27 Mayıs 2023 Cumartesi

Hanım Sahabelerimiz Serisi -2- Hz. Hatice

 

RİSALET DAVASININ ANNESİ HZ. HATİCE

 “Semanın en hayırlı hanımı İsa’nın annesi Meryem, yeryüzünün en hayırlı hanımı ise Hatice’dir.” [1]

“Ben O’nun (Hatice’nin) sevgisiyle rızıklandırıldım.” [2] buyuruyor Efendimiz aleyhisselam. Rızık nedir sevgili okur? Yaşam için elzem değil midir? Bu sevgi o kadar mukaddes, kıymetli bir sevgi ki Efendimiz aleyhisselatu vesselam onu rızık olarak nitelendiriyor. Sevgisinin kocasına rızık olduğu, yeryüzünün en hayırlı hanımını biraz daha yakından tanıyalım Allah’ın izniyle.

Hatice isminin anlamı erken doğan kız çocuğu. Beklenilen vakitten erken dünyaya gelmesinden dolayı babası ona bu ismi vermiştir. Kız çocuğu olduğu için yüzü kızaran, kız çocuğunu kabul edip bunun yüz karalığı(!) ile yaşamak mı yoksa diri diri toprağa gömüp bu dertten kurtulmak mı diye tercih yapılan berbat bir dönemde Hz. Hatice validemiz doğduğu zaman onun şerefine babası yemek ziyafeti vermiş. Ancak asalet sahibi insanlar kız çocuklarının kıymetini bilirler. Hz. Hatice validemiz işte böyle asil bir aileye mensuptu. Soyu hem annesi hem babası tarafından Peygamber Efendimiz aleyhisselamın soyu ile birleşiyordu. İki kez dul kalmasına ve o güne kadar üç çocuk doğurmasına rağmen, tüm Mekke’nin kendisi ile evlenmek için sıraya girecek kadar güzel birisiydi. Dirayetiyle, cesaretiyle, vefasıyla, vakarıyla, fedakarlığıyla ve merhameti ile zirveleri zorlayan bir hanımefendiydi. Bir de Peygamber ailesine hanım olarak daha da şereflendi. Hatice validemizin yaşadığı hayat tek kelime ile: Peygamber evine nasıl sultan olunur? sorusunun cevabı niteliğindedir. Hz. Hatice evde Peygamberimizin bir dediğini iki etmiyor, kendi elleri ile ona hizmet ediyor. Peygamber Efendimiz aleyhisselam ise ev işlerinde elinden geldiğince ona yardım ediyordu. Aralarında büyük bir aşk ve muhabbet vardı. Öyle ki şuandaki evliliklerde Efendimiz aleyhisselam ile Hz. Hatice’nin muhabbetinden istiyoruz diye dualar ediliyor. 

Efendimiz aleyhisselam kırk yaşına yaklaştığı zaman yalnızlık ona sevdirildi. Mekke’nin putperest hayatı hem O’nun hem de hanımın gönlünü darlıyordu. Hira dağına çıkıp bir müddet orada uzlete çekilir olmuştu. Hira'ya çıkmanın zorluğuna, yaşının ileri olmasına rağmen Hatice validemiz O’na yemek götürürdü. Bazen Efendimiz aleyhisselam onun geldiğini görür dağın eteklerinde onu karşılar, orda otururlardı. Efendimiz aleyhiselam bu süreçte hayatı tefekkür eder, bir nevi vahyin gelişine hazırlanırdı. İlk vahiy geldiğinde, “OKU!” emri geldiğinde korku ile gelip Haticesine sığınmıştı. Beni örtün, beni örtün demişti. Hz. Hatice validemiz ise O’nu hiç sorgulamadan, darlamadan dediğini yerine getirip sakinleşmesini beklemişti. Peygamberimiz kendine geldiğinde başından geçenleri ona anlatmıştı.  Peki bu durumda Hz. Hatice ne yapmıştı? Acaba bazılarının yaptığı gibi eşinin başından geçen zorlu bir olayı basite almış, umursamamış, haşa onun her zamanki hali deyip kestirip atmış mıydı? Hayır! Kocasını çok iyi tanıyan, güzel ahlaklı asalet sahibi bir hanımefendi olarak kendine yakışır şekilde davranmış ve şöyle demişti: “ Asla endişelenme ey Efendim! Allah seni kesinlikle zayi etmeyecektir. Sen akrabalarını koruyup gözetirsin. Düşkünlerin elinden tutarsın. İhtiyacı olanların ihtiyaçlarını karşılarsın. Misafirlerine her türlü ikramı yaparsın. Hakkın yanında yer alır, hakkın ikamesi için çalışırsın.” [3] Burada Hatice validemizin büyüklüğünü, olgunluğunu ve metanetini görüyoruz. Ve bu yaşadığı olayı ilim sahibi amcasının oğlu Varaka bin Nevfel’e anlatmayı teklif etmesiyle onun ferasetini görüyoruz. Artık nübüvvet başlamış ve onları çetin günler bekliyordu. Sevgili okur, çetin günlerden geçsek de Allah ile beraber olduğunu hissetmek o acılara ne güzel merhem oluyor. İnsanın Rabbine duyduğu yakınlığı o günlerde zirvede oluyor. Seni bilmem ama benim için en güzel şey; Rabbimle beraber olduğumu hissetmek, O’nun sevgisini, beni gözettiğini kalbimin en derinliklerine varana kadar hissetmek. Yaşadığım acı ne olursa olsun Allah beni üzmek istemiyor, seni de üzmek istemiyor. Bize öğretmek istediği bir şeyler, verdiği imtihanı ile bir muradı var.

Bu gözle bakarsan ancak imtihandan alman gereken mesajları alabilirsin. Benim yaşadığım olayda nasıl bir hayır, nasıl bir mesaj olabilir ki, deme. “Allah’ım imtihanım ağırlaşmadan, verdiğin ilk mesajlarda anlamam gerekeni bana öğret, kolaylaştır ve ondan ders çıkarıp kendimi onarmamı ihsan et” diye dua et.

Bir gün yine Hz. Hatice validemiz mağaraya azık getiriyordu. Cebrail aleyhisselam Efendimiz aleyhisselema Hatice’nin gelişini haber verdi ve dedi ki: “ Ya Resulullah! Gelen Hatice’dir. Rabbim, çekmiş olduğu bunca sıkıntı ve göstermiş olduğu bunca fedakarlığa karşı ona selam söylüyor ve ona cennette, ne bir gürültü ne bir yorgunluk bulunan inciden donatılmış bir saray müjdeliyor.” Efendimiz aleyhisselam Hz. Hatice gelince ona bu müjdeyi verdi. O da çok sevindi ve şöyle mukabelede bulundu: “Selam Allah’tır. Selam O’ndandır. Selam Allah’a, O’nun büyük meleği Cebrail’e ve senin üzerine olsun ya Resulullah.” [4] Çekilen sıkıntının, gösterilen fedakarlığın mükafatına bakar mısınız... Belki biz Hatice olamayız ama onun yolunu yolumuz yapıp arkasından gidebiliriz. Belki bu şekilde Allah’nın rahmetini, merhametini celbedebiliriz.

Davet günleri başladığında Hz. Hatice validemiz canıyla, malıyla elinden gelen tüm hizmetleri yapıp Efendimiz aleyhisselama destek olmaya çalışıyordu. Aynı zamanda O’nun eşi olarak manevi, psikolojik desteği her daim vermeye çalışıyordu. Hz. Hatice tüm varlığını Allah yolunda harcadı. Onun mal varlığı hiç de azımsanacak kadar az değildi. Hatta bir dönem Hatice validemizin Şam’a tek başına gönderdiği ticari kervan, Mekke’nin tamamının gönderdiği kervandan daha büyüktü.  

Mekkelilerin yaptıkları işkenceler her geçen gün daha da artıyor, şartları zorlaştırıyordu. Ama İslam halkası tüm bu engellemelerine rağmen halka halka büyüyordu. Onun büyümesinin önünü alamayan müşrikler bu sefer boykot kararı aldı. Müslümanlarla her türlü alışverişi yasakladılar. İşte bu dönem zarfında tüm varlığını risalet davası uğrunda harcadı. Zorlu boykot döneminde Efendimiz aleyhisselam önce amcası Ebu Talip’i kaybetti. Onun ardından Hz. Hatice’nin hastalığı başladı. Hüzün yılı denecekti o sene için. Hz. Hatice validemizin hastalığı üç gün sürecekti. En son gündü; Efendimiz aleyhisselam Hatice’sinin başında durmuş ağlıyordu. Evlendiği ilk zamanlardaki Hatice’nin varlığını hatırladı. Şimdi ise çadırvari bir evde hayata veda edecekti. Hatice’sinin ellerinden tuttu: “Benim yüzümden ey Hatice’m, hep benim yüzümden bunca sıkıntının muhatabı oldun. Sen daha iyi hallere layık iken ben seni rahat ettiremedim.”[5] dedi. Hz. Hatice ise efendisini teskin etmeye çalışıyor: “Hayır, ey Efendim! Allah benim için en güzelini nasip etti ve ben bu halimden hiçbir zaman sıkıntı duymadım.” diyecektir.

Hz. Hatice’nin yeri vefat ettikten sonra bile her zaman Efendimiz aleyhisselam için çok değerli olmuştu. Onun vefatının ardından onun akrabalarını, arkadaşlarını hep gözetirdi. Yıllar sonra bile Hz. Hatice’nin kız kardeşi Hale geldiğinde izin istemesinin Haticesinin izin isteyişi ile aynı olduğunu hatırladı ve gelenin kim olduğunu henüz bilmeden izin isteyişinden dolayı; bu izin isteyiş Hatice’nin izin isteyişi, Allah’ım ne olur gelen Hale olsun, deyip vefakarlığını bir kez daha göstermişti. Öyle ki Hz. Aişe validemiz zaman zaman bu durumu kıskanırmış. Bir gün dayanamaz ve der ki: “Ya Resulullah! Nedir hep Hatice, Hatice! deyip duruyorsun? Allah şimdi ondan daha hayırlısını ve gencini sana nasip etmişken sen yine de hep Hatice Hatice diyorsun.” Bir anda Efendimiz aleyhisselamın mübarek yüzünün rengi değişir, gadaplanır ve Aişe’nin şahsında Hatice’nin değerini aleme duyurmak adına şöyle der: “Vallahi Allah Hatice’den daha hayırlısını bana nasip etmedi. Herkes beni yalanlarken o beni doğruladı. Herkes kapıları yüzüme kapatırken o kapısını bana açtı. Herkes beni malından mahrum ederken o malıyla mülküyle risalet davasını destekledi. Şimdi söyleyin, onun gibisi var mı?”[6]

O Allah Resulü’nün ilk eşi idi, ilk çocuklarının annesi idi, ilk yoldaşı idi, ilk sırdaşı idi, ilk tasdik eden idi, Allah Resulü’nün arkasında ilk namaz kılandı… Birçok şeyin ilki idi. Selam olsun ona ve onun yolunda gidenlere. Allah bizlere de onun yolunda gidenlerden olmayı ihsan etsin.

“Hanımlar aleminin en hayırlıları şu dört hanımdır: İmran’nın kızı Meryem, Huveylid’in kızı Hatice, Muhammed’in kızı Fatıma ve Firavun’nun hanımı Asiye.” [7]

/Müberra

KAYNAKÇA

 [1]Buhari, Ehadisi’l-enbiya,3

[2]Müslim, Kitabü’l Fedail,75

[3] Buhari, Bed’i’l-Vahy,3; İbn Sa’d, Tabakat, I, 195

[4] İbn Abdilberri el-İstiab, IV, 381

[5] Heysemi, Mecmau’z- Zevaid, IX,218

[6] Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI,117

[7]Buhari, Ehadisi’l Enbiya, 27; Tirmizi,3878

Bu yazıda Muhammed Emin Yıldırım’ın Risalet Davasının Annesi Hz. Hatice adlı kitabından alıntılar mevcuttur.

20 Mayıs 2023 Cumartesi

Hanım Sahabelerimiz Serisi -1- Hz. Şifa binti Abdullah ve Maharet

















Bismillah

On parmağında on marifet deyince aklınıza hangi marifetler geliyor?

Dil öğrenmek, bir spor dalında gelişmek, enstrüman çalmak, yemek yapmak, çocuk yetiştirmek...Ve daha niceleri...

Gelin birlikte bu yazımda marifetlere, kabiliyetlere, meziyetlere ve tüm bu nimetlere farklı bir açıdan bakalım.

Allahuteala her kuluna meziyetler, nimetler lütfetmiştir. Benim bir kabiliyetim yok diyorsanız henüz keşfetmediniz demektir. O kullarına nimetler veren ve o nimetleri kulları üzerinde tamamlayacak olandır. (Yusuf/6)

O'nun hangi nimetini yalanlıyorsunuz? (Rahman suresi)

Meziyetler O'nun lütfudur. Bunlar verenin yolunda harcanmalı ki gerçek manada şükrü eda edilebilsin.

O'nun yolunda harcamak ne demek bunu Resulullah Aleyhisselam'ın gökteki yıldızlar dediği sahabelerden Hz. Şifa (ra)'yı tanıyarak görelim.

Hz. Şifa (ra) birçok meziyetleri, kabiliyetleri olan ve onları Rahmân uğrunda kullanmaktan çekinmeyen bir hanım sahabeydi.

Mesela Allahuteala'nın Celal isminin yansımalarını üzerinde öyle bir taşıyordu ki Allah'ın ona nimeti olan celadet sıfatının temsilcisi konumundaydı. Öyle ki Peygamber Efendimiz Aleyhisselam ona çarşı pazarın asayişini, düzenini, denetimini sağlama görevini vermişti. O Asrı Saadet'in ilk hanım mühtesibiydi. Mühtesip kelimesini günümüz mesleklerinden polis, zabıta gibi anlayabiliriz. 

O Asrı Saadet'in en gözde hanım doktorlarındandır. Asıl ismi Leyladır ancak kendisine Şifa ismi verilmiştir. Bunun nedeni ise yine Allah'ın esmasından olan Şifa isminin tecellilerini üzerinde taşıyor oluşudur. Bazı hadislerde uygulanmasının doğru olmadığını, bazı hadislerde uygulanabilir olduğunu gördüğümüz rukye yani hastalıklardan ya da ruhi baskılardan kurtulmak amacıyla dua yoluyla tedaviyi Hz. Şifa bizzat uyguluyordu. Hadislerde (haşa) çelişki olduğundan değil, rukye yaparken şifayı okuyan ya da okunandan beklemekle tevhid akidesine zarar vermek ya da ticari bir takım amaçlar gütmek gibi problemlerden ötürü bazı hadislerde uygulanmasının doğru olmayacağı belirtilmiştir. Böylesine ince bir noktada Hz. Şifa rukyeyi yapar ve hatta öğretirdi. Peygamber Efendimiz Aleyhisselam: "Ey Şifa! Hafsa'ya yazıyı öğrettiğin gibi nemle (karınca) rukyesini de öğret." buyurmuştur.

Efendimiz Aleyhisselam'ın hadisinden de anlayacağımız üzere o yazıyı da bilen ve öğretendi. Hz. Şifa Suffa Mektebi'nin ilk yazı muallimi ve Asrı Saadet'in ilk hanım hattatıydı.

Allahuteala Hz. Şifa'nın üzerindeki nimetleri tamamlarken o daha çok çalışmış bu nimetleri görüp rehavete kapılmamıştı.

Onun ihsanla yaptığı ameller şimdi bizlere de ulaştı ki rol modelimiz o olsun.

Evet maharet bir işte uzmanlaşmak, beceri kazanmaktır fakat aslolan bunları Allah yolunda harcayabilmek ve Allah'ın lütfettiği bu imkanları genişletebilmektir. 

Tüm müslümanlar olarak ortak nimetimiz imana ve şahsi kabiliyetlerimize bu pencereden bakabilmek duasıyla...

/Merdümgiriz

Hanım Sahabelerimiz Serisi -3- Hz. Ümmü Seleme Bint Ebi Ümeyye (ra)

  DİRAYET TİMSALİ ÜMMÜ SELEME BİNT EBİ ÜMEYYE ( R.A) Hayatından kısaca bahsetmeden önce belirtmek isterim ki sahabe efendilerimizin hayatlar...