23 Mayıs 2020 Cumartesi

İçimizdeki İnciler -4- HOŞÇA BAK ZATINA

Uzun bir aradan sonra yeniden açtım defterimin kapağını,
elime aldım kalemimi. Ne hoştur ki bu güzel vakte yağmur eşlik ediyor,
sağanak sağanak rahmet yağıyor. Melekler teker teker indiriyor yağmur
damlalarını. Damlaların toprakla buluşmasıyla mükemmel
bir koku yayılıyor etrafa. Ne hoş bir tefekkür zamanı…
Neden bu kadar uzattım arayı bilir misin Sevgili Defterim?
O kadar çok şey yaşandı ki, kaç defa kalemi elime almaya
niyetlendiysem yazacaklarımdan korktum.
Acıları tazelemekten korktum. Ama bugün niyet ettim
ve başlıyorum içimi dökmeye.                                                                                 
Çünkü biliyorum ki yazmak iyi gelecek ruhuma.
Rabbimin ilk gönderdiği ayeti ‘OKU’ olan Alak suresinde sonrasında
hangi ayet gelir bilir misin? ‘O, kalemle yazmayı öğretendir’.
Biz sadece ‘oku’ ayetine odaklandık ve
‘yazma’ mevzusunu ihmal ettik aslında. 
Ramazanın son gününden yazıyorum,sabah namazı vakti sonrası…
Kuşlar cıvıl cıvıl ötüyor dışarıda. Son oruca niyetimizi ettik,
ne kadar çabuk geçti anlamadık,
‘Elveda Ya Şehr-i Ramazan’ derken içimiz sızlıyor.
Acaba seneye yine erişebilecek miyiz rahmet ayına?
Bu ayı geride bıraktığımız gibi birçok acı tatlı günlerimizi de
geride bırakmış olduk. En son ocak ayında yazmıştım,
koca 4 ay, su gibi geçip gitmiş. Bize neler getireceğinden
habersizdik, bilmiyorduk, bilemezdik. Bilseydik bazı şeyleri
ertelemez gerçekleştirirdik. Ne çok şey erteledik değil mi bu zamana kadar?
Kendimden örnek verecek olursam: Hep şu sınav bitsin,
şu staj bitsin şunları yapacağım dedim. Planlar yaptım, durdum.
Oysaki unuttum/unuttuk, plan üstünde plan vardı.
Sezai KARAKOÇ’un dediği gibi: 
‘Sakın kader deme kaderin üstünde kader vardır,
Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır’
Bir dahiliye furyası tutturmuş gidiyordum, elbette zor bir staj.
Hele bir de çevrenin de etkisiyle daha staja başlamadan stresi
sarmıştı tüm bedenimi. İşte ilk darbeyi bu düşünceler içindeyken aldım,
henüz 2020 dünya felaketleri başlamamıştı. Dahiliye stajına başlayalı
birkaç hafta olmuştu. Hastanede olduğum bir zaman diliminde
öğle arası telefonum çaldı. Ardı ardına...
Yakınlarım aradı, fazla bir şey demeden kapattılar.
İçime bir kuşku düştü, acep kötü bir şey mi oldu diye.
Birkaç saat sonra gördüğüm mesaj beni şok etti.
Hastane koridorunda sanki zaman durmuştu, sesler kesilmişti: "Başın sağolsun…"
Bir olayı öğrenmeden neticesini öğrenmiş olmak… Şok etkisi oluşturuyormuş.
Hemen aile grubuna girdim, mesajı kaç kere okudum,
kaç kere tekrarladım bilmiyorum. İnanamadım.
Annemi, babamı, abimi aradım. Hiçbiri açmadı.
Neden sonra babam açtı, benim sorum şu oldu:
"Baba mesaj doğru mu?" Aldığım cevap ise titrek bir sesle "Evet kızım." oldu.
Herkesin olayları karşılama şekli farklı farklıdır.
Ben genelde duygularını içinde yaşayanlardanım.
Aldığım haber ruhumu yıktı geçti sanki.
Evet, gencecik hafız kuzenim vefat etmişti.
Hem de hiç beklenmedik bir şekilde...
Varın siz düşünün geride bıraktıklarını, annesini, babasını…
Tam olarak sessiz bir yaşam sürdü ve sessizce terk etti bu diyarları.
Rabbim Cennetinde en güzel köşklerinde ağırlasın.
İşte ölüm geliyorum demiyor, yaşlıyı da genci de alıp götürüyor.
Geride ise gözyaşları ve hatıralar kalıyor.
Her an hazırlıklı olmalıyız ölüme, yapacaklarımızı ertelemeden,
heybemiz dolu gitmeliyiz ahirete. 
İşte 2020 benim için böyle başladı.
Bu kaybın ardından ardı arkası kesilmeyen haberler aldık.
Yakınlarımın geçirdiği trafik kazaları, hastalıklar… 
Vefat haberini sindiremeden acı üstüne acı…
İşte bu olayların ardından belki de en güzel tesellilerden
birini paylaşma istiyorum. Bir arkadaşım yaşadıklarımızı
Peygamberimizin Hüzün Yılına benzetmişti.
Hüzün yılı ardından Miraça yükselmesi misali… Ne kadar hoş bir örnek değil mi? 
Ben bu olayları yaşarken tüm dünyayı etkisi altına alan afetler yaşanmaya başladı.
Bir de virüs geldi. Okullar tatil edildi, camiler kapatıldı…
Sanki bir kabus içindeydik ve uyanınca her şey düzelecekti.
Ama ne yazık ki hala uyanamadık. Şu var ki, elhamdülillah Müslümanız!
Tüm olanları bir Hacer teslimiyetiyle Hz. Eyub as sabrıyla karşılamalıyız.
Yaşadıklarımız Rabbimizin izni dahilinde oluyor.
Ve biliyoruz ki Rabbimiz ne zaman uygun görürse o zaman felâha kavuşacak dünya.
Evlere mecburi çekilmelerimizi de hayrımıza çevirmek bizim elimizde.
İnşallah bu mekanları İslam Mektebine çevirebiliriz.
İçlerinden Musabların, Selahaddin Eyyubilerin çıkmasına vesile oluruz. 
Belki de bu yazıyı yazmama vesile olan dün aldığım yine acı bir haberdir.
Bir arkadaşımızın annesini genç yaşında kaybetmesi… Ansızın vefatı…
Çok yakından tanımasam da kendisini, ‘anne’ kavramının
ne demek olduğunu hepimiz biliyoruz aslında.
Doğan Cüceloğlu'nun dediği gibi ‘Annen yok, kimsen yok.’ cümlesi belki de her şeyi özetliyor.
Belki farkında değiliz annelerimizin değerinin. Onlar hayattayken fark edelim değerlerini.
Rabbim arkadaşımıza ve ailesine sabr-ı cemil ihsan etsin.
‘’Şüphesiz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz’’ (Bakara-156) ayeti
bir nebze de olsa içimizi ferahlatıyor.
İçinizi kararttıysam affedin.
‘Ümitvar olunuz; her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.’
Bu günler de geçecek, vuslâtımız yakındır inşallah.
Evet, yarın bayram. Tuttuğumuz oruçların,
kıldığımız namazların, yaptığımız ibadetlerin bir ödülü adeta…
İnşallah gerçekten kurtuluşa erenlerden olmuşuzdur.

Biraz da eskileri yâd edelim ne dersiniz?
Ne güzel günlerdi çocuk olduğumuz zamanlar…
Bayramdan önceki gece asardık dolaba yeni bayramlıklarımızı,
kalbimiz pır pır atardı. Heyecandan uyuyamazdık.
Hayalini kurardık giyeceğimiz elbisenin, takacağımız tokanın.
Ve bayram sabahı...
Erkenden kalkardık. Hazırlanır giderdik aile büyüklerimizin yanına.
Öperdik ellerini alırdık harçlıkları.Gezerdik komşu komşu toplardık şekerleri.
Kimin daha çok diye yarışırdık.
Büyüdük... Oyunlarımız, yarışlarımız, heyecanlarımız değişti.
Ve bu bayram bir yanımız hüzünlü de olsa, gidemesek de büyüklerimizin yanına...
Arayalım, gönüllerini hoş edelim, hâyır dualarını alalım.
Giyelim güzel kıyafetlerimizi, hoş sofralar kuralım, muhabbetler edelim.
Birbirimizin değerini, kıymetini anlayalım.
Hoş sâdâlar bırakalım gönüllerde.
Çünkü hayatın bir yolculuk olduğunu biliyoruz, gitmek için geldik bu dünyaya.                                               
Şu 2 mısra ile noktalıyorum:


“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
    Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”    
-ŞEYH GALİP


Bayramımız Mübarek olsun, Allah'a emanet olun.

/Zümrüd-ü Anka Kuşu

4 yorum:

  1. Hasretimiz, hüzünlerimiz, nedenlerimiz... Hepsi evde bizimle şimdi. Emeğinize, kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Allah her halimizi felaha erdirsin. Teşekkür ederiz. :)

      Sil
  2. Öyle bir zamanda denk geldim ki bu yazıya gün içinde dinmeyen gözyaşlarım tekrar aktı belki de gerçekleri duymaktı buna sebep olan.Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaş akar, akacak, aksın... İnsan olmanın getirdiği bir güzelliktir bu. Allah gönüllerimize inşirah versin kardeşim.

      Sil

Hanım Sahabelerimiz Serisi -3- Hz. Ümmü Seleme Bint Ebi Ümeyye (ra)

  DİRAYET TİMSALİ ÜMMÜ SELEME BİNT EBİ ÜMEYYE ( R.A) Hayatından kısaca bahsetmeden önce belirtmek isterim ki sahabe efendilerimizin hayatlar...