30 Nisan 2020 Perşembe

İçimizdeki İnciler -1- VAR OLMAK



Karanlıkların kazandırdıkları...

      Nasıl var olur insan?
      Varlık neden bu kadar fazla ele alınıp anlaşılmaya çalışılmış ya da bu apayrı bir konu mu, biz varlığı bilmiyor muyuz?

     İnsan görünürde doğar, büyür ve ölür. Her canlı varlık gibi... Hayat boyu çevredekilerin farkına varır ve onları anlamlandırır, iyi veya kötü sınıflandırır. Peki bunu nasıl yapar?
Çevresindekilerin gerçekten o vasfı taşımasından dolayı mı yoksa kendi benliğinin etkisinden dolayı mı? İnsanoğlu bazen duraksar ve tüm dünya hengâmesinden uzakta uzun uzun düşünür. Kaybettiklerini, kazandıklarını, unuttuklarını ve yaşadığı diğer şeyleri...
Ne için yaşadığını ve değer atfettiği şeylerin nedenlerini, niçinlerini düşünür.
Hayat denilen zaman kavramında değişimlerin ondaki etkilerini ve belki de ona unutturdukları  ve yabancılaştırdıklarının farkına varır. Farkına varmak çok derin bir kavram içerir. Örneğin baharın gelmesiyle birlikte tomurcuklanan bir çiçeğin farkına varmak bile eşya aşığı bir insanı alem aşığı yapabiliyor.
Nihayetinde insan gerçek  manada aşık olduğu şey uğruna yaşar.

       İnsan için varlık, Hz. Adem (as) ve Hz. Havva (as)'ın hikayesiyle başlayıp asırlar boyu süregelen bir olgu olup çeşitli yazarlar tarafından farklı açılardan ele alınmıştır.
Nurettin Topçu ise var olmayı insani düşünceler ve ruhsal boyut penceresinden; felsefeyi ise tasavvufi boyutu ile ele almıştır. Topçu, var olmak kavramını geniş bir çerçevede okuyucularına sunmaktadır.

      Varoluş, farkına varmakla başlar. Ardından gelecek olan sürekli bir düşünme haliyle insanın benliğine doğru bir yolculuk macerasına dönüşür. Sonra hayretle harmanlanmış bir şekilde kişiyi benliğindeki gizemleri çözerek hayatı anlamlandırmasına ve sevgi ile sürdürmesine yönlendirir.
İnsan kendi benliğine olan keşfiyle alemleri anlar, anlamlandırır. Benliğinde bir dünya kurar ve orada yaşar. Bu süre zarfında insanın dış dünyayla olan tek bağlantısı hiçliktir. Bu hiçlik, aslında kendini bulmuşluktur. Kendi benliğinin tadına varamayıp bunun zevkiyle harmanlamaktır. Olmuşların ve unutulmuşların insanda tesiridir belki de.

    Kendinde varoluştur hiçliktir. İnsanın çevresindekilerden sıyrılıp aynı zamanda onlarla yaşayabilmesidir. Bazen farkına varmaksızın kırılıp kızmak gibi insani duygulardan sıyrılmaktır. Çünkü kırılmayı ve kızmayı insanoğlu kendi benliğine hakaret olarak algılar.
Kendi benliğinde var olmak aynı zamanda “ben”i  yok etmektir. İşte bahsedilen hiçlik de budur. Hiçlik ve varoluş birbirinin zıttı gibi görünüp ama aynı zamanda çok yakın anlamlara sahip iki kavramdır. Her beden her saniyeyi farklı şekilde ve farklı anlamlar yükleyerek yaşar ve her kavramda farklı manalar arar. Her insan kainatı kendi ölçüleriyle yaşar ve  o şekilde de varlığı son bulur. İnsandan insana eşyaya yüklenenilen mana değişir. Eşya kalıbına sığmayan insanoğlu ise bazen kendisini eşyaya göre ayarlayıp yaşayabiliyor. İşte yabancılaşma da burada başlıyor. İnsan kendi benliğini unutup yabancılaşıyor. Bir eşya unutturduğu gibi bazen çevresinde var olan başka bir eşya da tekrar hayret uyandırıp hatırlatabiliyor.

     Hayat denilen şu kısacık zaman bu sürecinde körlükten kurtulup varlığın farkına varan insan çevrenin ve yaratılmışların kıymetini bilip onu hayatının bir parçası yapar. Nihayetinde yaratılmış her şeyde yaratanın tecellisini görülerek o şeye değer verilir. Sevgi ve saygı bazlı bu  inancından ise  kuvvet doğar. Her şeyde O'nu (cc) gören kendi acziyetinin ve hiçliğin farkına vararak varlığın kapılarını aralar.

/Rosalinda

1 yorum:

  1. Allah kalemine yüreğine sağlık versin bilgi ve başarınızın devamını dilerim

    YanıtlaSil

Hanım Sahabelerimiz Serisi -3- Hz. Ümmü Seleme Bint Ebi Ümeyye (ra)

  DİRAYET TİMSALİ ÜMMÜ SELEME BİNT EBİ ÜMEYYE ( R.A) Hayatından kısaca bahsetmeden önce belirtmek isterim ki sahabe efendilerimizin hayatlar...