16 Haziran 2020 Salı

İçimizdeki İnciler -8- SENSİZLİK


Gitseydim gelirdin elbet
Sevseydim severdin
Ama gidemediğim oldu
Sevemediğim
Sen geldin,Sen sevdin
Çünkü bu Sen'din 
Bensiz de güzeldin 
Güz gibi,yaz gibi
Ya ben sensiz... 

Yetimsek şimdi Sensizlikten
Yitiksek yıllardır 
Ah o yıllar ki ömrü derdest etmese
Kıymasa bize
Peki bunca acıya rağmen
Bu boşvermişlik neden?

Dirilt beni,bizi
İyikim ol,ötelerden beri
Hasretini çektiğim 
Artık usulca geleyim Sana
Dökeyim içimi yalnız 
O'na ve Sana
İyi ki sevmişim diyeyim 
İlkbahar heyecanı
Sonbahar hüznü gibi
İyi ki yerine başkasını koymamış 
Zulmetmemişim kendime
Sensizlikle 
Salat ve selamla... 
Özledik seni Ya Resûlallah.

/LeyluNehar

İçimizdeki İnciler -7- SADIRDAN SATIRLARA


Yazmak, okumaktan sonra gelen güzide eylem, okuduklarının insanı harekete geçirme durumu... Bir nevi okumanın devrimi. İnsana düşündüğünü hissettiren bir fiil çeşidi. Düşündüklerini tekrar ve farklı yollardan düşündüren kuvvet, düşünce üssü düşünce kaynağı. Bir uzlet hali.
Yazmak, fani ömürde kalıcılığı yakalama çabası. Cihadın kalemle yapılanı. Niyete göre bir ibadet hali...
Bunlar bizim "yazmak" üzerine cılız tanımlarımız. Bu noktada esaslı bir tanıma yer vermek gerekir diye düşünerek sözü Nuri Pakdil' e bırakıyoruz. 
Diyor ki "Kudüs Şarimiz" : "Yazmak, uzun yürüyüşe başlamaktır. Yazarın ödevi, yazmaktır. Bir yazar, ancak, yazarak girebilecektir insanlığa. Bu bağlamda yazmak, bir hayat biçimim olmuştur benim."

Yazmak herkesin kendi alemincedir. Bizce nasıldır buna misaller vermek isteriz. Yazmak duyguların görünür kılınmasıdır mesela. Ne hissettiğini hissetmektir. Yazdıkça duygularından haberdar olur insan. Hiç olmazsa asgari bir miktarını kağıda dökmüştür. Kelimelerin arasına serpiştirilmiştir gözyaşları, sevinç kırıntıları, ümitler, hevesler belki de hezeyanlar. Bu hisler ne denli geçtiyse yazıya okuyucunun da o denli yüreğine işler yazılanlar. Hem yazar hem okuyucu  haberdardır artık hissedilenlerden. Sanki yazarın duyguları ete kemiğe bürünmüş okuyucu ile muhabbetini pekiştirmektedir.

Okudukça yazmaya meyleder insan. Yazdıkça daha fazla okuyası gelir. Okumak-yazmak güzel niyetler üzere yapılırsa (bizim niyetimiz en başta Allah rızası olmalıdır) bu eylemler bereketlenir, kıymetlenir. Yazılanlar insanlara ulaştığında ki kalemin cihadı burada ortaya çıkar, kişilerin bilinçlenmesine vesile olmuş oluruz. Bir kişinin dahi hakikat penceresinden bakmasına vesile olsak bu bize kafidir. Günümüzün medya ve iletişim araçlarını düşündüğümüz zaman ise yazımızın yüzlerce yerde paylaşılma ihtimali ve milyonlarca insana erişme imkanı var. Subhanallah! İnsanın içini umutla dolduran bir gelişme bu.

Başta sadece okurduk, sonra yazmaya başladık kendimizce yazdık. Blogta yazmak nasip oldu ; tüm toyluğumuzla burada yazmaya devam ettik. Aşık olduk şiir (yazı) yazdık, şiirlerimiz (yazılarımız) asıl Aşk'ı  bulunca anlam kazandı.
"Leyla' dan Mevla' ya gider de yolumuz
 Leyla'ya dönüp bakmayan Mecnun oluruz"
 Dedik bir söz arasında.
 Yazmaya devam ediyoruz inandığımız tüm değerler uğruna. Yazmaya devam edeceğiz Hakk yolunda, halk için. Yazacağız ki geleceği inşa, günümüzü ihya edeceğiz. Yazmanın hakkını vereceğiz. Allahın izniyle.
/Bir Bibliyofil

6 Haziran 2020 Cumartesi

İçimizdeki İnciler -7- DİKKAT! YANSIMA VAR


Gözlerime bakıp beni görenleri gördüğümde boşalıveriyor ruhumdan kalbime damlalar.
Her gözlerime bakan beni görmüyor, tıpkı camdaki yansımayı görüp camın ardındaki görüntüyü görmemek gibi… Bazılarına bakarız ve yansımaları görürüz işte burada başlar kırgınlıklarımız, aldanmalarımız. Kimisi de siz ve siz kokan bir şeyle eser miktarda karşılaştığında kükreyiverir. İnsan şaşırır, ne oluyoruz ya der. Meğerse bana bakarken beni teğet geçip yansımasını görmüş. Hırçınlığı da bana değil kendisineymiş. Bize kükreyenlere biraz da böyle bakalım.
Bir de kırgınlıklarımı, kızgınlıklarımı düşündüm. Ben ne gördüm de bam telimin akordu bozuldu? Benim kavgam yansımayla mı yoksa görüntüyle mi? Verdiğim cevap ölçüsünde vicdan mahkemesinde bir hükme tabii tutulacağım. Yürüdüğümüz yola ve değerlerimize çemkirip karşımızda her geçen gün daha fazla pisliğe gömülenlerin hiddetini şimdi anlıyorum. Çünkü bu insanlar bize baktıklarında kendilerini görüp yol alıyorlar. Şayet biz de bizi görebilselerdi belki de aynı yolun yolcusu olup ayrılış noktalarında dirilecektik. Bizde özümüz ile muhatap olanlarla  kalplerimiz arasında bir köprü kurulur. Ya da özünü gördüklerimizle kalplerimiz mıhlanmıştır.
O insanlara ve yaşattıklarına... Başka nasıl açıklanır ki bir yazarın, bir şairin, bir dostun ve de bunlardan öte olanların bizi bu asrın enkazlarına rağmen doğrultması? Görüntüyü görebilmek için basiret, irfan, vicdan ve en önemlisi de insan olmak gerek. Umudum var, biliyorum cam da kırılacak ve yansımalar gidecek. Görüntüler ile yüzleşme zamanı da gelecek.
Şuna da değinmek gerekiyor! Görüntüyü saklayıp yansımayı göstermeyi meslek edinen iki yüzlü aynalar var. Kendilerindeki pisliği saklayıp gül bahçelerine dadananlar var. Hani şu çokça ümitvar olduğumuz ama neticede fos çıkanlar... İşte bunlar tam o cinsten. Tıpkı aziz vatanımda terörle gencecik masum vatan evlatlarının gönüllerini bulandıranlar gibi. O aynalarda kırılacak hem de binbir parça olacak şekilde. Bakarken gözden görebilenlere, yansımaya takılmayıp gönüle inebilenlere selam olsun. Rabbim yolumuzu hakikati eylesin.
  /Katre-i Baran


3 Haziran 2020 Çarşamba

İçimizdeki İnciler -6- HAYATTAN KARELER



Bugün dışardan ekmek yok. Nisa, akşamdan annesinin hazırladığı hamuru pişirmek için şekil verme çabasında. Şu aralar sürekli evde olunca iki üç günde bir ekmeği evde yapıyorlar. Kahvaltı hazırlıkları tamam. Saat 10:30, nadiren 11. Kahvaltı için geç ama klasik hafta sonu düzeni. Tek farkı artık hafta içi hafta sonu kavramı karışmış olması. Her gün aynı gün olmuş durumda.
Kahvaltı sonrasında namaz molası. Ardından öğlene kadar kitap okuma vakti. Dönem kapanmıştı. Sınavlar yazın inşaAllah ama yaza daha çok var. Bir anda düştüğü tatil moduna alışmadı Nisa. Sınavını ds veremeden geldi memlekete, tıpkı diğer öğrenciler gibi. Olmuş olan, olacaklar arasında en hayırlısıdır, dedi, yoluna baktı.
Öğle namazından sonra yine kitaplar... Rutinde böyleydi ama bu sefer kitap okumaya başlamadı. Dışarısı dikkatini çekti. Aldı eline kalemi, başladı yazmaya.
Bomboş sokaklar... Bize ait olmadığını haykırıyor dünya. Evindesin ama izin yok her zaman çıktığın caddeye. Paran var, rahatça gezemiyorsun. En uzun gezi bir odadan diğerine oluyor. Suç işleyemiyor kötü niyetliler, ortada canını yakabileceği insan yok.
Nisa belki daha önce bu kadar süre evden çıkmamıştır ama şu yasak olayı yok mu, insana onu kırmak ayrı cazip geliyor. Yasak demeseler belki kendi isteği ile evden çıkmayacak Nisa. Ev güvenli, ev rahat. Ama insan sosyal bir varlık , çabuk sıkılan bir varlık. Yenilik, farklılık istiyor. Kısır döngüleri genelde kendi yapsa da hayatında, bu sefer döngüyü kırmak istiyor. Ama sabır gerek üstadım. Şimdilik heybemizde sabrımız var sadece. Bir de tövbemiz olsun. Zira dünya kendi kendine çığrından çıkmadı ya! Vakit sorgulama vakti aynı zamanda; bu gidiş nereye?
Bu süreç içinde bir konuyu iyice anlamış olduk. Prof. Dr. Orhan Çeker çok güzel özetliyor konuyu: " Bu arada öğrenmiş olduk ku insanımız eve kapanamıyor veya eve kapanamak ona çok zor geliyor. Bu da şunu gösteriyor: kitap okumaya, sakin bir köşede ibadet etmeye, zikre ve tefekküre alışkın değiliz. İnsan, yanında abdest suyu, seccadesi, tesbihi, okuyacağı 'faydalı kitabı' varsa niçin bir yere kapanamasın ve canı sıkılsın ki? Furkan suresi son ayet aklıma geldi. İnsan ibadeti vesilesi ile Rabbi katında değer kazanır. Manzara iç açıcı değil. Daha fazla gayret lazım."  İşimiz gücümüz yok. Ev içinde internet, kitap, seccade elimizde ama biz kapanamıyoruz evlerimize. Fark ettik mi insan kendisi ile vakit geçirmeyi tam manasıyla bilmezmiş. Bu süreç öğrenmeye vesile olur inşaAllah.
Bu süreçte başka ne anladık? Bize ait değilmiş dünya. Asıl sahibinin belki de zoruna gitmiş yaptıklarımız, mülkünden faydalanmamıza bir süre izin vermemiş. Gezemiyor, sevdiklerimizi göremiyor, alışveriş yapamıyoruz rahatça. Mülk bizim değilmiş demek ki.
Yazmaya ara verdi Nisa. Zira evde işler bitmezdi :) Annesine ufak yardımlardan sonra tekrar kitap okumaya koyuldu. Bir an önce derse başlayacağını umuyordu. Bu düşünceler içinde tekrar kitaba gömüldü. 2 güne bir kitap biter mi? Günde bir kitap bile biter karanitanada :) Yaşasın kitap kurtları!
Kitaplar güzel iyi hoştu ama şu aralar Nisa'nın aklına takılan bir konu vardı. Bir süredir zihnini kurcalayan... Taha Kılınç'ın Kırmadan incitmeden kitabında yazan bir kesit: " Allah beni hangi boşluğu doldurmam ve ne yapmam için gönderdi acaba dünyaya? Bütün mesele, bu sorunun cevabını bulabilmek. Sadece ve sadece bunu bulmak için yaşıyoruz aslında. Fark edebilirsek." Arayış içinde olmalıydı insanoğlu. Acana bu dünyaya ne yapmak için gönderildi? Kabiliyetleri neler? Neyde en iyi? Şuanki bulunduğu konum ne ve nereye gidiyor, nereye gitmeli? Hepsi de önemli sorular. Nisan'nın bu soruları cevaplandırmak için zamana ihtiyacı vardı. Karantina bunun için iyi bir fırsat oldu. Kendini tanımaya, kabiliyetlerini keşfetmeye ve ailesini daha yakından tanımaya :))
Zaman akıp gidiyor. 20 yaşındn sonra daha iyi idrak etmeye başladı Nisa. Hayatının en verimli çağları 20-30' lu yaşlar. 21 yaşında şuan. Yakında 22 olacak Allah ömür verirse. Ama elle tutulur bir şeyler yapamamıştı. Sonuçtan değil elbet seferden sorumluyuz. Lakin ciddi seferlere de çıkamamıştı. Evet 22 yaşında sayılır artık. Daha önceden ciddi seferlere çıkanlar oldu ama hiçbir şey için geç sayılmaz değil mi? Biz uyanabilmeyi başardığımız sürece...
İkindi vakti oldu. İkindi namazı, ardından akşam yemeği hazırlığı beklerdi Nisa'yı. O işlerine baksın biz duayla sırlayalım yazıyı. Serdar Tuncer'den: " Ya Rabbi, bir dert varmış, o derdi verirsen dermanın ta kendisi oluyormuş. Beni o dertle dertlendir. O dert sahipleri ile buluştur."  Selametle.
                                                                        Müberra

Hanım Sahabelerimiz Serisi -3- Hz. Ümmü Seleme Bint Ebi Ümeyye (ra)

  DİRAYET TİMSALİ ÜMMÜ SELEME BİNT EBİ ÜMEYYE ( R.A) Hayatından kısaca bahsetmeden önce belirtmek isterim ki sahabe efendilerimizin hayatlar...