18 Ağustos 2019 Pazar

SAYGI DOSYASI-2- ZOR İLETİŞİMLER



ZOR İLETİŞİMLER
(Bu yazımızda Muhammed Emin Yıldırım Hocamızın "İnsani İlişkilerde İlahi Ölçütler" kitabından kesitler paylaştık. Bazı yerlerde kısaltmalar, kendimizin eklediği kısımlar da mevcuttur. Ama yazının büyük çoğunluğu bu kitaptan alıntı şeklindedir. Özellikle sıkıntılı iletişimlerde karşı tarafın anlamamakta direttiği, yanlışına kılıf uydurarak haklıyım dediği, yanlışında ısrar ettiği, bizi kızdırmak için uğraştığı gibi durumlarda nasıl davranmamız gerektiği kısımlarına değindik. Konu geniş bir konu o yüzden bununla ilgili bazı meselelerin de açıklanması gerektiği durumlarda onları da ekledik. Bu kadar iletişim kazalarının olduğu asrımızda  mutlaka iletişimimizi geliştirme adına bir şeyler yapmalıyız. Kitap da gayet güzel, okumadıysanız tavsiye ederiz :)


Söylenilen ya da ifade edilen şey hakikat olabilir, ama hakikate değer katan ya da muhatapta etki uyandıran unsur, mesajın doğru bir usul ve üslup ile dile getirilmesidir. Usul ilişkinin yolu iken üslup, ilişkinin yöntemidir. Nice hakikatler vardır ki, usul ve üslubun ihmalinden ayaklar altına düşer, kıymetsizleşir. Onun için Hz.Ali(ra), Haricileri değerlendirirken onların dile getirdiği bazı düşünceleri : "Hak söz, batıl dava" diye ifade etmişti. Ayrıca bu noktada Kur'an, Efendimiz'e (sas) şöyle hitap eder: "Sen Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et." (Nahl, 16/25). Yani: "Ey Muhammed(sas)! Sen nice insanlarla karşılaşacaksın, ihanete uğrayacak, söz dinlemeyen anlayışı kıt insanlarla muhatap olacaksın. Yine de sen onları hikmet ve güzel söz ile çağır, mücadele etmen gerekirse de en güzel şekliyle mücadele et."
"Firavuna gidin. Çünkü o iyiyiden iyiye azdı. Ona yumuşak tatlı bir söz söyleyin.Umulur ki aklını başına alır veya titrer, korkar." (Taha, 20/43-44). Firavun gibi zulmü tescillenmiş bir zalime karşı tavırda bile Kur'an bu tavsiyeyi yapar. Çünkü o zalim bu güzel ve tatlı sözlerden etkilenmese bile etrafındakiler sizin hikmetli davranışınızdan etkilenecek, mesajınız yine varılması gereken yerlere varacaktır.
Farklı bir örnek verecek olursak, dönemin alimlerinden biri, Abbasi halifelerinden birinin yanına gider. Daha içeri girer girmez halifenin zulümlerini, yanlış tavır ve davranışlarını sert bir dille eleştirir. Halife biraz dinler, sonra der ki:"Yavaş ol, ne ben Firavunum ne de sen Musa! Musa bile Firavunu böyle davet etmedi, sen neden beni böyle bir üslup ile davet ediyorsun?" Seçilen sözcükler, ifadedeki üslup bazen karşıdakini esir alıp teslimiyetini sağlayabildiği gibi, size karşı zararlı bir hale getirebilir. O halde hatip çok dikkatli olmalı, muhatabına ileteceği mesajda kullanacağı kelimeleri ve takınacağı üslubu iyi tespit etmelidir.
Hz.Peygamber (sas) güzel sözü ile nice gönüller fethetti. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned'de naklediyor: "Amr b. Abese adında bir bedevi bir gün huzuru saadete geldi, alaycı ve küçümseyici bir ifade ile dedi ki: "Sen nesin?" Efendimiz(sas) gayet sakin bir eda ve üslup ile : "Ben Allah'ın Nebi'siyim." dedi. Efendimiz'in (sas) o sade ve ince üslubu Amr'ı kalbinden vurmuştu. Kabalığına kabalık ile karşılık bulacağını zanneden Amr hemen diz çöktü "Sana tabiyim Ey Allah'ın Resulü" demeye başladı."[1]
Efendimiz(sas) yine bir gün mescitte otururken bir bedevi çıkageldi, geçti mescidin bir köşesine bevletmeye başladı. Sahabe hemen müdahale etmek istediyse de, O(sas) bırakmadı: " Bırakın adam işini bitirsin" dedi. Adamın işi bitince Efendimiz(sas) bir kova su istedi, su getirilerek o bevl edilen yere döküldü. Sonra O rahmet abidesi, mescitte bulunanlara dönerek dedi ki: "Allah sizi zorluk için değil, kolaylık için gönderdi." [2] 
O'nun (sas) o rahmet yüklü sözleri nice bedevileri gökyüzünün yıldızları etmiş, nice  kaba ve katı yürekleri hilm ve merhamet abidesi kılmış, nice eşkıyaları sahabe makamına erdirmiştir. 
 "Andolsun ki Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlarda ve Allah'ı çok zikredenlerde Resulullah'da çok güzel bir örneklik vardır." Ahzab,33/21
İstifade-Karşılıklı Alış Veriş
Her ilişki insana bir kazanımdır.İlişkinin maddi ve manevi neticesi ne olursa olsun onu kazanım olarak algılamalıdır.Kötü neticelenmişse bile bir tecrübe edinilmiştir ki tecrübe, kişinin bizzat kazandığı biricik bilgidir.
İlişkilerde istifadenin ortaya çıkabilmesinin temel şartları:
Taraflar ve tarafların birbirini doğru tanıyabilmeleri,
İlişkilerin amaç ve gayesinin karşılıklı birlikteliği ve uyum arz etmesi,
İlişkinin usul ve üslubu ve bu usul ve üslubunun doğru ifade edilebilmesidir.
Bu sayılanların istenilen düzeyde olabilmesi ilişkilerdeki istifadeyi de ideal düzeye taşıyacak; taraflar ilişki kurdukları insanlardan dolayı yaka silkecekleri yerde, mutlu olup ilişkilerini sürekli canlı tutacaktır. 
Hak Edene Hak Ettiği Kadar Değer Ver!
"Hikmet ehli olmayana bildirmeyin (anlatmayın) zira bu durumda hikmete haksızlık etmiş olursunuz. Ehil olana da esirgemeyin bu defada ona haksızlık etmiş olursunuz." [3]
Muhatap iyice tanınıp belki biraz ehlileştirilip, neyi hak ediyorsa ona verilmelidir. Bu vahyin temel bir ilkesi olan "Emanetleri ehline veriniz." [4] kaidesine de uygundur. Emaneti de sadece eşya olarak anlamamalıdır. İlim, hikmet, bilgi, sır, namus, iffet, sevgi, nefret hepsi birer emanettir. O halde ehline verilmeli, ehline takdim edilmelidir. Hikmet; "Müminin yitik malıdır." [5] Onun için de hikmet mümine; müminler içerisinde de değer ve kıymetini bilenlere verilmelidir. Eğer hak edilmeyene verilirse, yukarıdaki hadisin devamı olan şu cürüm işlenmiş olur: "...domuzların boynuna inciler takmak... "İnci ancak kıymetli ve kıymet bilen birinin boynuna takılmalıdır ki değerini korusun. Hikmet de öyledir; eğer muhatap değerini bilmez ise ona verilen hikmetin önemi anlaşılamaz. 
Gereksiz İnsan Olmadığını Bil!
"İnsanlar madenler gibidirler. Aynen altın ve gümüş madenlerine benzerler. Cahiliyede hayırlı olanlar, İslam'a girip onda derinleştiklerinde, onda da hayırlı olurlar." [6]
İnsanlar madenler gibidir. Kimisi altın, kimisi gümüş, kimisi demir, kimisi kömür madenidir. Ama madendir; içerisinde büyük bir potansiyel taşımaktadır. Kendilerini keşfedecek, bulacak, işleyip verimli hale getirecek madenciler beklemektedirler. O halde insani ilişkilerde; muhatabımız kim olursa olsun bundan adam çıkmaz deyip, kesip atmak yok; onun madenini bulup işlemek var. 
Hz.Peygamber (sas) yanına gelen her insanın madenini usta bir madenci gibi tespit etti ve o analizin sonucunda da muhatapların yerini ayarladı. Kimini yanı başından ayırmadı, çünkü onların madeni altın idi; Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali (Allah hepsinden razı olsun) gibi. Kimine görevler verdi, madenlerinin kıymeti ölçüsünde, kimini ashab-ı suffa içerisine dahil etti, kimini de ihtiyaç halinde çağırdı. Kimine Kur'an'ın verdiği değeri vererek onların kalas olduğunun [7] bilincinde olarak tarladaki yetişen fasulyelere sırık olarak dikti. Ama kimseyi silmedi, çizmedi, "adam çıkmaz" demedi. Yerini bilenlere alkış tuttu, yerini kaybedenlere yerlerini gösterdi, yerini arayanlara yer verdi. Herkesin bir yerde durmasını sağlayarak madenlerinin yani potansiyellerinin açığa çıkmasına yardımcı oldu. Bu O'nun (sas) insanı nasıl okuduğunun göstergesiydi. 
Hadisin ikinci mesajı ise; Hz.Peygamber'in (sas) insan karakterini nasıl okuduğunun yöntemidir. Karakterin; yani mizaç ve huyun insan fıtratının bir parçası ve yaratılıştan gelen özellikler olduğunun bilincinde olmasının bir göstergesidir. Bunu bildiği için de karakterle savaşmaz, onu terbiye etmenin yollarını arardı. Hadiste geçen "Cahiliyede hayırlı olanlar, İslam'a girip onda derinleştiklerinde onda da hayırlı olurlar." ifadesi O'nun (sas) karakteri nasıl ele aldığını bize vermiş olur. İslam öncesi insan olan, insani hasletleri olan; ahlakı iyi, temiz, fıtratı tahrif olmamış olan elbette ki İslam'a girince onu fehmedip, idrak edince onun İslam'ı da güzel olacaktır. İslam bir elbise gibidir, elbise çok güzel ve estetiktir. Onun bu güzelliği yanında onu giyen de güzel olmalıdır ki, o güzellik onda izhar olup ona yansısın. Güzel adamın İslam'ı da güzel olur. Madenler de işlenecekse en değerli olanından başlanmalı; altın dururken kömüre yönelmemelidir.
Mükemmel İnsan Olmadığının Bilincinde Ol!
"İnsanlar içlerinde binilecek tek bir deve bulunmayan yüz deve gibidir." [8]
Yüzde bir insan binilmeye layık develer gibi, kusursuz, güzel, hoş, binene rahatlık veren bir yapıya sahiptir. Gerçekten de her yönü ile ideal olan insan sayısı yok denecek kadar azdır. Sabikun olacaklar yani hayırda öncü olacaklar ya da Efendimiz'in mecazi deyimiyle binilmeyi hak edecek develerden olacaklar, her zaman az olacaklardır. Bunu bilmek insana müthiş bir anlama özelliği kazandıracaktır. Muhatabı okurken; hatip, onun mükemmel olmadığı bilincinde olacaktır. O muhatabının her an ihanet eden, kan döken, nankörlük eden, cimrilik yapan, aceleci olan bir varlık olduğunu bilecek, bu tür davranışları gördüğünde de hayal kırıklığına uğramayacaktır. Muhatabının mükemmel olmadığını bildiği için ondan ortaya çıkacak yanlış tutum ve davranışları hoş görecek, "İnsan ise yapar." deyip geçecektir. 
Hepsinden öte insanın sırt dayanacak, bel  bağlanacak bir mevki olmadığını anlayacak ve şunu diyecektir: "O(Allah) ne güzel sahip ve ne güzel yardım edicidir." [9]
Sırtını hakka dayayıp, hak için, halkla beraber olacaktır. Hak için halk ile uğraşacak, ecrini ve karşılığını o yüce makamdan bekleyerek insanların dertleriyle dertlenecektir.
Mükemmel olunmadığını bilerek, işi ve çabası hep ideal insan olma ve ideal insan yetiştirme üzerine olacaktır.
Nefret Ettirici Değil Müjdeci Ol!
"Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. Birbirinize itaat ediniz, ihtilafa düşmeyiniz." [10]
İlişkimiz davet-davetçi ilişkisi ise kolaylaştırma temel ilkemiz olmalıdır. Tedricilik prensibini unutmadan, muhatabın kaldıracağı kadarıyla yetinmeli, muhataba gereksiz ve zamansız bilgi ve eylemlerle boğmamalı, dine girdiğine pişman etmemelidir. Bilgi seviyesi, akli düzeyi, ekonomik şartları göz önünde bulundurularak merdiven basamakları gibi birer birer çıkmalı, her basamağın kendine özgü şartlarının olduğu unutulmamalıdır. Korku eksenli bir Allah (cc) inancından, sevgi eksenli bir Allah (cc) inancına sevk etmeli. İnsanlara mesajı iletirken, onların nefret ve kinlerini artıracak söylemlerden uzak durmalı, sevgi ve saygılarını ziyadeleştirecek yeni bir dil oluşturulmalıdır.
Dinin sadece ceza veren, kol kesen, taşlayan, ağır sorumlulukları bulunan bir inanç sistemi olmadığını muhataba iletmelidir. Dindeki bazı kuralların en kolaylarını bilip insanlara onları sunmalı yani ruhsatları kullanmalı ve tavsiye etmeli, azameti ise kişisel tercihlere bırakmalı, asla dayatmamalıdır. Dinin insanın önüne duvarlar çekmediğini anlatmalı, her zorluktan sonra bir çıkış yolunun varlığından haberdar etmelidir.
Dolayısı ile ilişki türü her ne olursa olsun, temel esas kolaylık olmalı, zorlukları dayatmamalı, ilişkileri güçleştirip ağırlaştırmamalıdır.
Bir keresinde halk imam olan zatın namazları çok uzun kıldırdığına dair imamı Efendimiz'e (sas) şikayet ederler. Rahmet peygamberi (sas) çok hiddetlenir, hemen hutbeye çıkar ve şöyle der: "Ey insanlar! Size ne oluyor ki insanları nefret ettiriyorsunuz." [11] Hadisin devamında "Sizden kim imam olursa namazı hafif kıldırsın, çünkü cemaat içerisinde ihtiyar, zayıf ve ihtiyaç sahibi olabilir." uyarısında bulunuyor. Kendisi bazen ferdi namazlarında beş-altı uzun sureyi peşi sıra okumasına rağmen cemaate bunu uygulamıyor, azameti tercih edişini emir adı altında insanlara dayatmıyordu.
Davetçi, davet ederken davet ettiği şeylerin kaynağını iyi bilmeli, neye davet ettiği bilincinde olmalıdır. Davet ettiği şey Efendimiz'in (sas) temel naslarla belirlediği şeyler mi? Yoksa birilerinin özel zevk ve tercihleri mi? Eğer özel zevk ve tercihlerse alıp almamada serbestiz ama Efendimiz'in kesin talimatları ise ona da teslim olmak zorundayız. Bunun için davetçi söylemini temel naslarla belirlemeli, çok yoğun gereksiz bilgilerle muhatabı yormamalıdır.
Lüzumsuz ve Boş Konuşmaları Terk Et!
"Haya ve gerektiği zaman konuşmak imanın; gevezelik ve lüzumsuz konuşmak nifakın parçalarındandır." [12]
Boş ve faydasız konuşmalar sahibinin zamanını öldürdüğü gibi karşıdakinin de zamanını öldürür. Konuşma uzadıkça tesiri azalır, muhatap dinlemekten yorulur. Mesaj iletilmek istenen adrese doğru ulaşmaz, yapılan onca çaba boşa gider. Konuşma uzadıkça hatalar çoğalır, belki konular biter; bu sefer yalan, iftira, gıybet başlar. O da insanı felakete sürükler. 
Sözlü iletişimde taraflar oldukça az konuşmaya dikkat etmelidirler. Az konuşmak mesajın ulaşamaması korkusunu getirmemeli; kimi zaman tek bir kelime hatta kelimelerin ötesinde beden dili mesajın ulaşması için yeterli olabilir. İnsan bilgisi olduğu şeyler hakkında konuşması, bilmedikleri şeyler hakkında ise susması onun için daha hayırlıdır. Hatta bildiklerini insanlara yersiz ve zamansız aktarması bile doğru değildir. İlim bir cep saati gibidir. İhtiyaç halinde çıkarılır, ihtiyaç olmadığında muhafaza edilir. Bunun için Abdullah İbn Abbas (ra) bir nasihatinde şöyle der: "Seni ilgilendirmeyen şeyleri konuşma, seni ilgilendiren birçok konuda da konuşma! Ta ki yeri gelince, söz sana gelince konuş." [13]
O halde ilişkilerin tarafları olan hatip-muhatap bu ilkeye dikkat etmeli, eğer mesajın doğru ulaşmasını istiyor iseler, laf kalabalığı ile mesajına gölge düşürmemelidirler.
Kur'an'da Diyalog
"İnsan tartışmaya (cidale) çok düşkün bir varlıktır."[14]
İnsanın tartışmaya olan bu yatkınlığı, Kur'an tarafından terbiye edilmeye çalışılır; muhatap kim olursa olsun onunla en güzel şekilde, hikmetle, kınamadan, zulmetmeden, zulme uğramadan, rencide edip alay etmeden, alaya uğramadan diyaloga girebileceğini söyler.
İlahi kitap özellikle Müslümanların diyalogtan korkmamalarını çünkü eğer teslimiyet kabiliyetleri varsa girilen her ilişkiden kazançlı olan tarafın kendileri olacağının haberini verir. Müslümanlar ta ilk günden beri fikir karşısında kulaklarını kapatan, karşıdakinin mesajı duyulmasın diye gürültü çıkaran, muhatabın lafını eğip büküp yanlış noktalara çeken taraf olmamışlardır.
Bizim medeniyetimiz söze ve sözün gücüne inanan bir medeniyettir. Bunun için Kur'an şu hakikati haykırır: "Onlar sözü dinler ve en güzeline tabi olurlar. İşte onlar Allah'ın doğru yola ilettiği kimseler ve gerçek akıl sahibi olanlardır."[15]
İşte imanın inşa ettiği şahsiyetler sözden kaçmazlar, kim konuşursa konuşsun dinlemekten korkmazlar, sözün geldiği yere yönelir ama sözün sahibinin kimliğini, sözün muhtevasının önüne geçirmezler.  Eğer söylenen söz hak ve hakikat ise söyleyenin kimliğine aldırış etmeden o hakikate teslim olur, tabi olurlar. Eğer söylenen söz batıl ise hakikate muhalif ise dinledikleri için konuşma hakları oluştuğundan haykırırlar ve o batılın yüzüne: "Getirin delillerinizi, eğer doğru sözlülerden iseniz." [16] derler.


Müslüman birey çevresinde oluşan hadiselere kayıtsız kalamayacağından gördüğü her türlü olumsuz tabloya müdahele etmelidir. Bu müdahalenin nasıl olması gerektiğini ise Efendimiz (sas) şöyle belirtiyor: "Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin, eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir." [17] Bazen hiçbir maddi müdahelenin yapılamayacağı durumlarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Bu hadisi şeriften yola çıkarak kalben buğuz etmenin unutulmaması gerektiğini anlıyoruz. Etrafımızda madden müdahele edemediğimiz birçok sıkıntı var ama biz bunlara karşı, çirkinliğin kendisine karşı buğuz etmeyi her daim yapacağız ki kalbimiz o yanlışlara alışmasın, onları normal görmesin.
O halde Müslüman birey bulunduğu ortama uyup, o ortama adapte olmamalı, imanından aldığı güç ile şahsiyet ve onurunun zedelenmesine izin vermeden ortamı kendine uydurmalıdır. Muhatap kim olursa olsun onun inancına saygı duymalı, ama asla komplekse kapılıp ne gereğinden fazla büyüklük taslamalı ne de küçülmelidir.
Alim-Zalim
"İbrahim dedi ki: Allah güneşi doğudan getirmektedir, haydi sen de onu batıdan getir." [18]
Hz.İbrahim öyle bir şey söyledi ki Nemrud'un dili tutuldu. O anda ne söyleyeceğini şaşırdı. Bunun için Kur'an onun o haline şu tespiti yaptı: "Nemrud bu söz karşısında apışıp kaldı."[19]
İbrahimi usül bize şunu gösterir: Karşıdaki inkarcı, zalim, despot  her ne ise onunla tartışmaya girme. Aklını şeytanın eline vermiş olan şeytani bile geride bırakacak söz, tavır ve davranışlara girebilir. Onun için bu tip insanlarla kurulacak diyalogda onu tamamen bitirecek, köşeye sıkıştırıp, tevile saplanmayacak kelimeler kullanılmalıdır. Hz.İbrahim de öyle yaptı ve çağının en zalimi karşısında hakkı, hakka yakışır bir biçimde temsil etti.
[1]Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXXVII, 237, 238.
[2] Buhari, Vudu,57. 
[3]Ebu Davud, Edeb, 95. Bu hadisi bazı kaynaklar Hz. İsa'nın sözü olarak gösterirler. Bkz. ez-ZEbidi, İthafu's-Sade, I.404
[4] Nisa 4/58 
[5] Ebu Davud, Edeb,95.
[6] Buhari, Menakıb, 1; Müslim, Birr, 160.
[7] Munafikun 63/4
[8] Buhari, Rikak, 35; Müslim, Fedailü's-Sahabe,60.
[9] Enfal 8/40
[10] Buhari, İlim, 12; Müslim, Cihad ve Siyer, 13
[11] Buhari, Ahkam, 13; Müslim, Salat, 182.
[12] Tirmizi, Birr ve Sıla, 79.
[13] Carim, Ali, el-Belagatü'l- Vadiha, s. 138-139
[14] Kehf 18/54
[15] Zümer 39/18
[16] Bakara 2/111
[17] Müslim, İman, 78; Ebu Davud, Salat, 248.
[18] Bakara 2/258

[19] Bakara 2/258

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hanım Sahabelerimiz Serisi -3- Hz. Ümmü Seleme Bint Ebi Ümeyye (ra)

  DİRAYET TİMSALİ ÜMMÜ SELEME BİNT EBİ ÜMEYYE ( R.A) Hayatından kısaca bahsetmeden önce belirtmek isterim ki sahabe efendilerimizin hayatlar...