Minik ayaklar rengarenk çoraplarla örtülü, çokça hareketliydiler. Yemek saati bitmiş, anne Sevde hanım sofrayı toplamış, bir işi bitirmiş olmanın sevinciyle diğer işe koyulmak üzere terlikli ayaklarını renkli çoraplı ayakların yanına doğru ilerletmişti.
İşte bu görüntüyle anlıyoruz ki, bu sabah da diğerleri kadar
verimli olması umulan bir sabahtı.
Sevde hanım kızlarının yanına gitti,
kızlar -ne yapacaklarını bilen minik öğrenciler- hemen yan yana oturup
gözlerini annelerine diktiler. İleride hep şöyle diyeceklerdi, bizim
ilk ve en güzel öğretmenimiz annemizdi.
Bugün bu minik ruhların tanışacağı yeni bilgi, Fatiha suresiydi. Sevde hanım sabahlarını evlatlarına sure ezberletmek için tahsis etmişti. Ezber şu şekilde olurdu; anneleri yeni sureyi okurken kızları onu dinler, kendilerinin de böyle okuyup okuyamayacağını merak ederler ve annelerinin gözlerindeki inançla motive olur, onun kısa kısa böldüğü cümleleri tekrar ederek sureyi ezberlemeye koyulurlardı. Bu böylece birkaç gün sürer, kızlar başarılı olduklarında yeni sureye geçirilirdi.
Süreç bu sabah da aynen böyle işliyordu. Ta ki turuncu çoraplı minik, aklındaki soruyu sabredemeyip annesine sorana kadar...
"İyya ke nağbüdü ve iyyake nestain. "
"İyya ke nağbüdü ve iyyake nestain. "
"Anne?"
"Ne oldu?"
"Bu cümle ne demek?"
"Evet anne söylemesi çok zor."
"Eveeet..?"
Sevde hanım durakladı. Kızlarına daha evvel hiç meal anlatmamıştı,
ezberletmemişti. Merak etmeleri onu sevindirse de, diğer yandan eksik
kaldığı için üzüldü. Kimse onun bu eksiğini görsün istemezdi. Bir an evvel
meal ezberi yaptırmayı da kafasına koydu.
Ardından çocuğun sorusunu düşündü, ayetin mealini biraz zorlansa da
hatırladı. İyi ki dedi, bir arkadaşım sormadı, ne kadar
ayıp, hemencecik hatırlayamadım bile.
"Bu ayetin anlamı 'Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım
dileriz' demek kızlarım."
Ve başından kaynar sular döküldü.
Bu sabiler manayı anlamamış olmalıydılar fakat kendisi?
Dakikalardır aklından geçenler neydi öyle? Toplumun
diyeceklerinden, demeleri muhtemel olan cümlelerden nasıl da
korkmuştu!
Ben, diye düşündü, yoksa her sabah bunca vakti insanlar "Sevde harika bir anne, kızlarına neler de öğretmiş." desinler diye mi ayırıyorum?
Ruhu sarsıldı. Şüphe tohumu bir kez zihnine girmişti. Artık her yaptığının
arkasındaki sebebi arar oldu. Az önce kıldığı namaz, içindeki ses, "Aferin
görevini bugün de aksatmadın." desin diye miydi?
Dün çok yorulmuş olmasına rağmen sabah erken kalmış ve eşine kahvaltı
hazırlamıştı. Yoksa sadece harika bir ev hanımı olduğunu mu kanıtlamak
istemişti?
Bunlar minik ayrıntılardı. Ya büyük resim? Bulunduğu konumu gerçekten Allah
kendisinden razı olsun diye mi seçmişti? Yoksa sadece nefsini mi tatmin
ediyordu?
"Anne devam edecek miyiz?" Yeşil çorapların sahibi iç hesaplaşmasını
yarıda böldü.
"10 dakika teneffüs yapalım kızlar." dedi. Sevde hanım ve koştu,
abdest almaya.
Seccadesini aldığı gibi odasına kapandı. Tövbe namazı kıldı, istiğfar etti.
Ve dua etti.
"Rabbim bana ihlas nasip et.
Öyle bir ihlas ki, her yaptığım amelin ardında yalnızca senin sevgini kazanmak üzere güçlü bir niyet olsun. Rabbim hiçbir beşerden takdir beklemeden, ancak ve ancak senin benden razı olman umuduyla her amelime niyet etmeyi nasip et.
Rabbim sen öğretmesen, biz aciz kulların bunun için dua etmeyi
de bilmezdik.
Hamd, Alemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, hesap ve ceza gününün maliki Allah'a mahsustur.
Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz...
Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
Amin."
Gözyaşlarını silerek odasından çıkıp, ilim yuvası oturma odasına giden Sevde hanım, niyetini kalbine öyle sağlam almıştı ki, bir kadın nasıl güçlü olur onun gözlerinde görürdünüz.
Bir insan nasıl güçlü olur görürdünüz.
Ancak ve ancak Allah'a, salih bir niyetle sığınarak...
/Verâ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder