24 Ocak 2022 Pazartesi

Kalbin Erbaini Serisi -7- RÜZGARLARIN SAVURDUĞU KUŞ TÜYÜ

 “Allah’ım kalbimin dağınıklığından sana sığınırım." Merak ediyor ve soruyorlar: “Ey Ebü’d-Derda! Kalbin dağınıklığı ne demektir? Diyor ki: “Her vadide malım olsun düşüncesidir, her işte parmağım olsun arzusudur.”

   Güzel bir duayla başlamış olduk. Çok severim bu duayı. Ben zihnimin dağınıklığından da Allah’a sığınırım şeklinde ekleme yapıyorum :) Malum kalp de dağınık olsa zihin de dağınık olsa insandan geriye kalan sıhhatli olmuyor.

   Eveeet konumuz: kalp. Başlığımızın da neden böyle olduğunu ilerde anlarsınız :) Bazı mutasavvıfların, mahiyetinin bilinebileceğini ancak bu ilme herkesin vakıf olamayacağını belirttiği; bazı sûfilerin ise mahiyetinin de bilinemeyeceğini söylediği kavram... Her yiğidin harcı olmayacak bir konuya niyetlendik. İşin ehlinden olduğumuz için değil, bize ve sizlere güzel şeyler katsın diye…

   Kâ’b elAhbâr’ın rivâyetine göre; “Bir gün Hz. Âyşe (r.a)’nin yanına geldim ve bana: İnsanın gözleri yol göstericidir, kulakları haber toplayıcıdır, lisânı tercümandır, elleri kanatlardır, ayakları postadır, kalbi meliktir. Melik iyi olursa askerleri de iyi olur.” diyerek "Rasûlullah (s.a.v.)’den böyle işittim." dedi. [1]

   Evet vücudumuzun meliki olduğunu söylüyor sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem. Melik de ne kadar iyi, ne kadar donanımlı olursa askerleri de halkı da o kadar iyi oluyor. O kadar güzel işlere imza atabiliyorlar. Biz ne yapacağız peki? Yatırımımızın büyük kısmını kalbimize yapacağız o zaman. 

   Kalp kelimesi lügatte “Bir şeyi bulunduğu halden başka bir hale çevirmek” anlamına geliyor bildiğiniz üzere. Gazâlî kalbin değişmesine yönelik şöyle bir ifade kullanmaktadır: “Kalp, her taraftan yağan mermilerin bir hedefidir. Atılan oklardan biri kalbe değdiği zaman, ondan müteessir olur ve onun tesirinde kalır. Başka taraftan bunun zıddı olan bir şey isabet ederse, bu defa vaziyeti değişir. Meselâ şeytan gelip onu kötülüğe davet ettiği zaman, melek gelir onu iyiliğe davet eder. Bir şeytan gelir kötülüğe çeker, öbür şeytan gelir başka bir kötülüğe çeker. Bir melek bir iyiliğe çekerken bir diğeri de bir başka iyiliğe çeker. Bazen iki melek ve iki şeytan arasında münâzara olur. Hiçbir vakit boş kalmaz.” [2] Hiç kalbinizin boş kaldığını hatırlıyor musunuz :)

    Kocaman bir savaşın içindeyiz: kulluk vazifemizi yerine getirme savaşı. Her taraftan oklar yağıyor kalbimize. Aynı zamanda Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem “Kalp, bomboş bir arazide rüzgârların oraya buraya savurduğu bir kuş tüyüne benzer” buyurmuştur. Çok kolay bir şekilde yön değiştirebilen ve her taraftan taarruz edilen bir kalbimiz var. Başı boş kalabilir mi kalp? Büyük savaşların ortasında savunmasız bırakılabilir mi hiç?

Kalbimizi nasıl koruma altına alabiliriz, saldırılara karşı nasıl savunabiliriz, bir bakalım. 

   Gazâlî, davranışlarda insanın yanlışlıklara, yanılmalara düşmesinin bilmemekten değil, bedenin şehvet, öfke gibi enerjilerine, hevâya ve şeytana tâbî olmaktan doğduğunu belirtiyor.

   Nice kalpler var ki, onları şeytan orduları fethetmiş ve onlara mâlik olmuştur. Âhireti arkaya atıp dünyalığı tercih eden vesveselerle kalbi doldurmuşlardır. Bunların, kalbi istilâlarının ilk yolu şehvet ve hevâya uymaktır. Bundan sonra kalp, ancak şeytanî kuvvetlerden tahliye ile fethedilir. O kuvvetler de hevâ ile şehvettir. Bunları boşalttıktan sonra da, Allah’ı zikretmekle kalbi tâmir etmek gelir. [3] Kalpten şeytanın vesvesesini atmak ancak o vesveseyi veren şeyden başkasını kalbe koymakla mümkündür. Allah’ı zikirden başka kalbe ne koyarsan, şeytanın vesvesesine yardımcı olabilir. Kalbi şeytanın vesvesesinden koruyan, ancak Allah’ı anmaktır. 

   Bir bardak var elimizde, kirli. Onun içine temiz su koyup içebilir miyiz? Veya ağzına kadar dolu, üstüne yeni bir şey ekleyebilir miyiz? Günahlarla kirlettiğimiz gönül kabımızı zikirlerle temizleyip boşaltacağız ki içinde güzelliklere yer açacağız inşallah.

   Ve bir diğer çok önemli husus körle yatan şaşı kalkar… Yani insanın ahlakı, kalbi çevresinden etkilenir. Kalpler hırsızdır, huy çalar. “Ey îmân edenler, Allah’tan korkun ve sadık kimselerle beraber olun!” [4] âyet-i kerîmesi insanların iyilerle bir arada bulunmasını emrederken “Hatırladıktan sonra zâlim kavmin yanında oturup kalma!” [5] buyruğu da insana manevî kirler bulaştıracak özellikteki kimselerle uzun boylu ülfet etmemeyi emretmiştir. Zira manevî lekeler kalp üzerine düşmekte, sakınılmadığı takdirde kalbi tamamen kaplayarak karartmaktadırlar.[6]

   Gazâlî’ye göre günah çoğaldıkça kalp mühürlenir ve bu sırada kalp, hakkı görmekten, dinin iyiliklerini anlamaktan uzaklaşır, âhirete kıymet vermez, dünyaya ehemmiyet vermeye başlar ve tamamen dünyaya bağlanır. Âhiretle alakalı sözler bir kulağından girer, diğer kulağından çıkar. Bu sözler kalbine yerleşmez, kendisini tövbeye ve noksanlarını telâfiye tahrik etmez. İşte bunlar âhiretten ümitsiz kimselerdir. Kalbin günahlarla kapkara kesilmesinin anlamı budur. [7] Çok dikkat kesilmemiz gereken bir husus. Belli dönemlerde insanın dini vecibelere, sünnete, müstehaplara ilgi alakası ve onlara verdiği önem azalabiliyor. İşin takvasını arka plana atıp dünyalık heveslerinin daha fazla peşinden gitmeye başlıyor. Taviz tavizi doğurup kulluğunu güzelleştirip ilerletmesi gerekirken bir hayli geriye düşebiliyor. Ahiretle alakalı sözlerin kalbe tesiri azalıyor. Çok hassas dönemler bunlar sevgili okur. Dünyalık arzularının peşinde giderken haddi aşıp takvamızın azalmasına izin vermemeliyiz. Uyanık olalım ve tavizleri fark edelim. Bunların bir taviz olduğunu kabul ederek başlayalım ve düştüğümüz yerden doğrulalım. Artık geriye gitmeyi bırak ve ehli takvadan olmayı murad edelim. Nureddin hocanın dediği gibi amacımız cennette Efendimiz aleyhisselamla ve onun ashabıyla beraber olmak olsun. Neden daha azını isteyelim değil mi ? :)

   Allah’ım bize bir hikmet bahşet ve bizi salih kimselere arasına kat. Sonra gelecekler arasında bizi doğrulukla anılanlardan kıl. Cennette sevgili Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin dostluğunu ihsan et.

  Son olarak, dünyalık arzularımız ve ahiretimiz arasında nasıl bir denge kurmamız gerekiyor? Bir hikaye ile anlamaya çalışalım: Alim bir zatın yanına bir adam geliyor. O zatın da malı mülkü yerinde. Adam diyor ki: “Ben namaz kılarken hayvanlarım sürekli aklıma geliyor. Sen nasıl huşu içinde namaz kılabiliyorsun?” O alim zat da diyor ki; “Ben hayvanlarımı ahıra bağlarım, kalbime değil.” O kadar manidar bir cevap ki… Dünyalık arzuların, heveslerin kalbimizde yer almaması gerekiyor. Aslında en büyük imtihanımız bu değil mi: Kalbimizdeki gelip geçici, fayda sağlamayan sevdalarımızı azaltıp Rabbimize olan sevdamızı hakim kılmak. Temennimiz, duamız bu yönde. 

Bu yazıyı okuyan güzel insandan ufak bir istirhamım olacak; bana da dua edersen mutlu olurum:) 

“Kalp, ebedü’l-abada müteveccih açılmış bir penceredir; bu fani dünyaya razı değildir.” R.N.K

                                                                                                                                                                

 /MÜBERRA

 

KAYNAKÇA

1)Gazzâlî, Mîzân, s. 67-68; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, Beyrut, 1407/1987, VI/47

2)Gazzâlî, İhyâ, III/98

3)Gazzâlî, İhyâ, III/61

4)Tevbe, 9/119

5)En’âm, 6/68

6)Tirmizî, Tefsîr, 83; bkz. Mustafa Öztürk, a.g.t., s. 64

7)Gazzâlî, İhyâ, III/29

Bu yazıda Nurbol Abubakirov’un yüksek lisans tezi ‘Gazzali’de Kalp Kavramı’ başlıklı makalesinden alıntı yapılmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hanım Sahabelerimiz Serisi -3- Hz. Ümmü Seleme Bint Ebi Ümeyye (ra)

  DİRAYET TİMSALİ ÜMMÜ SELEME BİNT EBİ ÜMEYYE ( R.A) Hayatından kısaca bahsetmeden önce belirtmek isterim ki sahabe efendilerimizin hayatlar...