31 Ocak 2020 Cuma

Hafızlığa Giden Yol -4-




HAFIZLIK SERÜVENİ -4-

Esselamün Aleyküm

Bir yıl daha yaşlandık bugün, ahirete bir adım daha yaklaştık. Evet, yeni yıl hepimize hâyırlı olsun. Rabbim kalan ömrümüzü geçen ömrümüzden daha bereketli daha hâyırlı eylesin.

Kaldığım yerden devam edeyim. On beşli gidiyordum ezberde, sonra üç çiğ alıp on sekizli gittim sonra iki çiğ daha alıp yirmili gitmeye başladım. Artık bitiş çizgisine çok az kalmıştı. Zaman çabuk ilerlemişti, ilk başladığımda birli giderken; bu zaman nasıl geçecek, hafızlığı nasıl bitireceğim diye endişe ediyordum. Ama işte Rabbim yardım etmişti ve sayılı günler kalmıştı 'hafız' olmaya.

Bizim kursumuzda çok tatlı bir gelenek vardır, son sayfasını ezberleyen yani hafızlığını tamamlayan kişi; kovalarla, şişelerle ıslatılır, hatta ıslatma kelimesi basit kalır çünkü bu ıslatma esnasında acıma yoktur😁 Benim son sayfamı ezberlemem bir arkadaşımla aynı zamana denk geldi ve onunla yan yana oturduk rahle başına ve ezberlemeye başladık. Ezberimizi bitirdik ama 'Ezberimizi bitirdik' demeye cesaret edemedik çünkü kovalarla damacanalarla su karşımızda, sağımızda, solumuzda bizi bekliyordu 😃. Neyse biraz zaman geçirdik oyalandık, arkadaşımla bir süre bakışıp kaçış planları kurduk ama çok zor görünüyordu kaçmak. Çünkü sınıf kapısı önünde pusu kurmuş bekliyorlardı bizi :) Akşam vakti, hava sıcak değil, o buz gibi sularla ıslanmak bizi korkutuyordu.
Neyse arkadaşımla göz diyalogu ile anlaştık, amacımız hemen yerimizden fırlayıp dışarı koridora fırlamak sonra da kaçmak. Koşar adımlarla kaçmaya çalıştık ama nafile, ben koridorun bir tarafına arkadaşım diğer tarafa koşmaya başladı. Ama o kadar kişi arasından tabii ki kurtulamadık.
Bu aksiyonu lütfen biraz durup hayal edin.😅 Neyse fazlasıyla ıslandıktan, sırılsıklam olduktan sonra kurulandık ve tekrar toplandık. Şimdiki aşama ise tüm kursu def çalarak gezmek, koridorları inletmek 'Hafız oldun Beyza, hafız ölesin' nârâlarıyla...
Anlatılmaz yaşanır dedikleri duygulardan bu anlattıklarım 😊

O geceyi öyle tamamladık. Sırada sabah hocamıza son dersimizi vermek var.
Tabii bu son dersi verirken aileni, aile dostlarını, akrabalarını, arkadaşlarını çağırıyorsun.
Velhâsıl çok güzel bir ortam oluyor. İlahiler söyleniyor, dualar okunuyor, ikramlar hazırlanıyor. Sonuç olarak yaklaşık 8 ayda hafızlığımı tamamlamış oldum(Rabbimin yardımıyla,hamdolsun) ve son dersimi hocama verdim.

Sonrasında hafız olduğum için evde kısa bir tatil hakkı kazandım ve tekrar kursuma döndüm.
Artık cüzlerimi tekrar edip sınava hazırlanmam gerekiyor, yani 'has' dönmem gerekiyor, bana da 'hasçı' deniyordu. Ezberleyecek yeni bir çiğ'im yok, ezberlediklerimi tekrar etmem gerekiyor.
Hafızlık sınavına iki ayım kalmıştı, bu süre içerisinde ne kadar fazla has dönersem o kadar iyi olurdu. Tüm cüzleri bir defa tekrar edersem bir has, iki defa tekrar edersem iki has ....  dönmüş oluyorum.
Bu iki aylık süreçte yine elimden geldiğince fazla çalıştım ve hamdolsun beş has yaptım.

Hafızlık sınavı nasıl oluyor anlatayım: Farklı illerden gelen hocalar tarafından bir komisyon oluşturuluyor, hocalar ellerine Kur'an'ı alıyor (bazen ezberinden soruyor), rastgele sayfa açıyor, bazen sayfanın ilk iki kelimesini söylüyor ve senden devamını getirmeni bekliyor, bazen sayfanın ortasından başlıyor, bazen sayfanın sonundan soruyor. Sen sayfanın son ayetlerini okuyup diğer sayfaya geçip okuyorsun.

Sınav günü geldi, üç hocanın olduğu komisyonda  girdim ve hamdolsun sorulanları okudum, sınavı kazandım. Yani artık hafızlık diploması almaya hak kazanmış yani tescilli hafız olmuştum elhamdülillah 😊

İnşaAllah okurken sıkılmamışsınızdır, biraz uzun oldu. Serüvenimi anlatmaya diğer yazımda devam edeyim. Bu süre içerisinde iki buçuk aylık bir dahiliye stajında olacağım, mart ayının 20'sine kadar. Tıp fakültesinin en zor stajlarından. Bol duaya ihtiyacım olacak, dualarınızda unutmayın. Hadi, kalın sağlıcakla, Allah'a emanet olun✋

/Zümrüd-ü Anka Kuşu


29 Ocak 2020 Çarşamba

Damdan Düşen Mektuplar -6- ZORLUK GÜZELE GEBEDİR


ZORLUK GÜZELE GEBEDİR

Kendi fakültemdeki kardeşime...
Merhabalar güzel insan. Ben Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi 4.sınıf öğrencisiyim.
Sadece insanların bedeniyle ilgilenip hekimlik yapmaktansa gönül hekimliği de yapmaya niyetlendik. Bu kapsamda birbirinden değerli arkadaşlarımla kendi fakültemizdeki kardeşimize mektup yazalım diye düşündük. Tabi bu projelerimizin ufak bir parçası :) Burdan koordinatörümüz LeyluNehar'a selamlar. Bizi kamçılayan, toparlayan kendileri olur. Bu hayatta ya kendimiz kendimizi kamçılayacağız ya da başkalarının bize bunu yapması gerekecek. Aksi takdirde oturdukça oturası geliyor insanın. Yattıkça yatası...

Evet, biraz tıp fakültesi deneyimlerinden bahsedeyim sana. Çok klasiktir, kimse anlamaz zamanın nasıl geçtiğini, olayların ilk başlangıç hali gözümüzün önüne gelir de bugünlere ne kadar kısa sürede geldiğimize hayret eder dururuz. Ben de öyleyim tabi ki. Birinci sınıfta okulun ilk günü blog yazarlarımızdan Zümrüdü Anka Kuşu'na nasıl sarıldığım hala hatırımdadır.:) Hafız doktorum gerçekten çok değerli bir insan. O yüzden ilk geldiğim zaman ben onun çevresine dahil olup, onun arkadaşları ile  arkadaşlık kurmayı hedefledim.
Evet, her şey planlıydı :) Çünkü insanın kimle 'takıldığı' çok önemli . Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan alır. Üniversitedeki arkadaşlık ortamı bundan sonraki hayatımızda bizim karakterimizi şekillendiren çok kritik bir nokta. İnsanlar değişiyor büyüdükçe ama özellikle üniversitede artık karakter oturuyor. O yüzden samimi olduğumuz arkadaş ortamını ona göre seçmek durumundayız. Bence bir insan nasıl biri olmak istiyorsa öyle insanlarla arkadaşlık etmeli ve bir insana verilebilecek en kısa ve en önemli nasihatlardan biridir "hayırlı arkadaşlık edinmeye gayret etmesi".
Yapmaya üşendiğimiz işleri yapmak, gitmeye üşendiğimiz yerlere gitmek arkadaşlarla beraber olunca kolaylaşıveriyor ve eğlenceli hale geliyor. Aynı  zamanda bir arkadaş vardır; dedikodu, gıybet, malayani işlerle uğraşır ve uğraştırır. Bir arkadaş vardır; sana Allah'ı, hesabı, sonunu hatırlatır, yapmak istediğin dini vazifelerini sana kolaylaştırır. O yüzden güzel insan, nasıl bir insan olmak istiyorsan öyle arkadaşlıklar edin.

Birinci sınıf genel olarak en kolay senedir. Bol bol kendini geliştir. :)
İkinci sınıf ise benim için en zorlu seneydi. Hakiki manada tıpla tanıştığımız bir sene bence. Derslerin ciddi ağırlığını, yorgunluğunu hissettim. Bu sene hiç şakaya, savsaklamaya gelmez, kalıverirsin sonra :) Bizim okulda da ikinci sınıfta  kalmalar çok oluyor maalesef.
Üçüncü sınıf hekimliğe ilk adım gibiydi. Bu sene doktor olacağımı hissettim diyordum ben. Klinik hocaları giriyor artık derslere, klinik terminolojisi kullanıyor. Hocalar o kadar aşina olmuşlar ki patır patır klinik terminolojisi ile konuşuyorlar biz de kendimizi uzaylı gibi hissediyorduk. :) Bu hemen hemen her komite başında böyle oluyordu. Ve artık acaba benden doktor olmayacak mı diye ciddi ciddi düşünmeye başladığım bir sene üçüncü sınıf. Özellikle farmakoloji beni çok zorlamıştı. Çok yoğun ve zor bir sene, ben tüm bu bilgileri nasıl aklımda tutacağım, daha telafuz edemiyorum, hastalara nasıl bakacağım, benden nasıl doktor olacak... Bu düşünceler hemen hemen her tıp öğrencisine gelir güzel insan. O dönemde intörn olan bir ablayla konuşmuştuk. O da böyle düşüncelere dalıyormuş zamanında. Bu konuyu bir hocası ile konuşmuş. O da "İyi bir doktor sence nasıl olur?" diye sormuş. Hastaların iyi doktor anlayışı nedir biliyor musun? Güleryüz gösteren, gözlerine bakan, hastalığın durumunu açıklayan, yapılacak işlemleri düzgün anlatan ve sorularının cevaplayan. Bak genel olarak "şahsiyetle" ilgili bunlar. Kimse hekimin bilgisini çok sorgulamıyor. Hasta doktorun kendisine olan ilgisine göre değerlendiriyor. Elbette temel tıp bilgilerimiz olacak, çok çalışıp vazifemizi yerine getirmeye gayret edeceğiz ama bu işin püf noktası hastalara karşı takındığımız tavır. Zaten zamanla bilgiler oturuyor Allah'ın izniyle. Bu söylediklerime ilk başta çok itimat etmeyebilirsin ama aklının bir köşesinde olsun. Çünkü ciddi manada benden doktor olmaz mı diye sorguladığın anlar gelecektir. Sen niyet et, üstüne düşen vazifelerini yap, hastalarına gülümse, inşaAllah senden çok güzel doktor olacak :)
Biraz da 4.sınıftan bahsedeyim. Şuanda yarıyıl tatili girmesine yaklaşık 1 hafta kaldı. Kabaca 4 .sınıfı yarılamış olduk elhamdülillah. 4.sınıf artık hastanenin, stajların başladığı dönem. Bir nevi iş hayatına başlamış gibi oluyorsun. Ve burası sade öğrencilikten farklı. Üst dönemdeki ablalar söylüyordu ama ben anlamlandıramıyordum. Sevgili okur maalesef maneviyatta bir takım sallantılara uğrayabilirsin bu dönemlerde. Tabii bu genel bir yargı, inşaAllah sende olmaz ama bu ortam değişikliğinin azizliğine uğrama ihtimalimiz yüksek maalesef. Dini hassasiyetlerde azalmalar oluyor. Kız erkek karışık birlikte iş yapıyoruz. Elbette kız ve erkeğin konuşması haram değil. Allah'ın koyduğu sınırlar çerçevesinde konuşuruz, iş birliği yaparız, yardımlaşırız. Buradaki mühim nokta o sınırları korumak. Ve kolay bir iş değil maalesef :( O yüzden sınırlarımızı korumak adına bu sene biraz daha fazla çaba sarf etmemiz gerekiyor. Dini hassasiyeti bizden daha çok olan insanlarla bir arada olmaya özen göstermeli. Sana tavsiyem tıp dışındaki farklı bölümlerden hassasiyeti çok olan insanlarla da vakit geçirmen.
Hastanede çalışmanın tek sorunu bu değil elbette. Zihin doluluğu oluyor bende. Ciddi manada hayatımın bir parçası olmuş durumda. Ve zihnim sürekli hastane ile dolu olunca diğer yapmam gereken vazifelerimi de biraz arka plana atmış oldum.:( Bu durum herkeste olur mu bilmem ama bu da sıkıntılardan bir tanesi. Yalnız yazıyı bitirirken hep sıkıntılardan bahsettiğimi fark ettim. Her şey zıddıyla bilinir. Zorluğu varsa bu işin, kolaylığı da vardır. Hekim olacağımm hissi bambaşka güzel. Allah kibirden muhafaza etsin. Beyaz önlüklerle bizi dolaştıran Allah'a hamd olsun.
Yükümüz ağır, yolumuz uzun. Zorlu bir süreç tıp fakültesi. Fakat tüm insanlığa faydalı hem beden hem de gönül hekimlerine ihtiyacımız var. Neden kolay olana kaçıyorsun, sabret ve zoru başar! Selametle...
 /Müberra

22 Ocak 2020 Çarşamba

Damdan Düşen Mektuplar -5- HAYATA YATAY GEÇİŞ




HAYATA YATAY GEÇİŞ

Allah'ın rahmeti, bereketi üzerimize olsun.
Uzun bir aradan sonra tekrar bir şeyleri paylaşma heyecanıyla geldim buraya .Dünya meşguliyetlerine dalınca heyecanı bile kaybedebiliyoruz, çoğu zaman 'günü kurtarma' derdine düşüyoruz. Vaktin kıymetinin her daim şuurunda olanlardan olma duasıyla.

Üniversitede hemen  her bölümde aşina olunan bir yatay geçiş furyası olur.Özellikle ilk senelerde bu durum daha net fark edilir. Evet tahmin ettiğiniz üzere ben de ilk seneden böyle hayallere kapılmıştım. Tabi bu durumu isteyen herkesin farklı gerekçeleri vardır. Hatrı sayılır bir kesim puanı daha yüksek bir üniversiteye geçiş düşünürken yine azımsanmayacak bir kesim ise ailesine daha yakın olma gayesindedir. Benim gerçeklerle yüzleşmem çok da zamanımı almadı daha ikinci sınavımda bu işin sandığım kadar kolay olmadığını anladım. Beni asıl gerçeklerle yüzleştirense üniversiteyi ailemin yanında okumam sebebiyle geçiş düşünmenin benim için daha zor olmasıydı. Hasılıkelam birinci sınıf biterken zihnimde yatay geçiş yapma isteğine dair bir şey kalmamıştı.
Ama her ne olduysa yaz tatilinde bu fikir depreşti ve ben kendimce artısıyla eksisiyle ciddi şekilde düşündüm. İşin zor kısmıysa bundan sonra başladı. Gel de insanlara sebeplerini açıkla.  Neden mi? Çünkü geçeceğim üniversitenin puanı daha düşük ve ailemin olduğu şehirden başka şehre geçiş yapıyorum. Daha ne olsundu değil mi insanlar için gayet olağandışı. Fakat ben tüm bunlara rağmen  göze aldım.İçimden gelen sese inanarak, bunu denemem gerektiğini düşünüp, sadece mantığıyla konuşanlara kulağımı çoktan kapatmıştım. Düsturum ise tebdili mekanda rahatlık olmasıydı.
İnsan içindekilerini ya da hissettiklerini her zaman ifade edemeyebilir, kendimizi biraz tanıyorsak bizi huzursuz eden bir şeylerin sebebini az çok tahmin edebiliriz ki ben de böylece bunu yapmak istediğime kanaat getirdim. Siz her ne kadar böyle düşünseniz de insanlar mantıklı sebep duymak istiyorlar. Bu noktada da biraz nabza göre şerbet verin derim, tecrübeyle sabit...

Belki siz de bu yazıyı okurken beni eleştireceksiniz ama eğer niyetinizden eminseniz yaşayıp görmek gerekiyor. Şükrü Erbaş’ın bir cümlesi vardır hayatıma almaya çalıştığım: ”Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman; yaşamak nasıl yenilik olur, tükenmek değil de.’’ Öyle değil mi sizce de? Hayat biraz da konfor alanının dışına çıkmayı gerektiriyor .En kötü ne olabilir ki deyip, sonucun  istemediğim şekilde de olabileceğini göze alarak böyle bir yola girdim. Bu genel olarak toplum normlarına- toplum tavrına aykırı gelebilecek ama sizin içinizde gerekli ve yeterli sebepler bularak eyleme geçmeyi düşündüğünüz her tür duruma uyarlanabilir aslında. Bana gelecek olursak...
Sonsuz hamdusenalar olsun Rabbim! Sana dua etmekle hiç bedbaht (ve mahrum) olmadım.
(Meryem Sure-i Şerifi, 4. Ayet-i Kerimesi)

/KATREMİSAL

13 Ocak 2020 Pazartesi

ANNELİK SANATI -1- Başlarken



Can Özüm'e

(Önce kısaca yazarımızı tanıyalım mı?)
1995 yılında Kilis şehrinde dünyaya misafir olarak geldim.
Babam tekel mağdurlarından olduğu için bende sefa sınavından çok cefa sınavına tabi olanlardan oldum.
Şimdi Türkiye'de hemşire olarak çalışmaktayım. Tabi Asaf'la nasiplenince ara verdik :)
İlköğretim,ortaokul,lise ve üniversite tahsilimi Kilis'te tamamladım.
Sağlık meslek lisesini bitirmemin ardından, üniversitede İlk ve Acil yardım bölümü bitirdim...
Sonra birisi bana  bu misafir hanedeki asıl bulunmamızdaki maksadı hatırlattı.
Asfa Akmer de bu dünya yolunda beraber düşünelim, düşündüklerimizi yazalım, yazdıklarımızı herkesler duysun diye aracı oldu, blogda yazmaya niyet ettik.

Ümmetin anneleri ve anne adaylarına küçük bir hap niyeti ile bu satırları yazmış olan ben,ümit ediyorum ki bu ilaç size genel anlamda bir dik duruş,
gerçek bir samimiyet,
evinizin iç işlerinde hakimiyet ve
en önemlisi bu yolda güzel bir teslimiyet için vesile olur.
Tebessüm ile okumanız ümidi ile Bismillah!

Biz hanımlar genelde annecilik oynamaya çocuk yaşta başlarız. Sokakta bir evcilik oyunu varsa ve biz orada isek, kesinlikle oyunda baş karakter bizler olmalıyızdır ve bu yüzden hemen bir adım öne atlayarak şu sözleri sarf ederiz:
-Ben anne olurum!
Hatta evin babası olan kişi ile alışveriş yapıp, çocuklarımızın karnını bile doyurmuşuzdur.
İşte annelik bizim içimize böyle yerleşivermiştir. Bu bizim için vazgeçilmez bir duygu ve haz haline gelmiş olmalı ki, biz hanımlar her ne kadar büyüsek de, farklı istekleri olmaya başlayan birer canlılar olsak da, "Yok ben şu an buna hazır değilim." desek de aslında içimiz de var olan ve bir ömür varlığını devam ettirecek olan bu güzel ilahi sevke sahibiz.

Annelik işte böyle içimize yer etmiş, en temel benliğimizdedir.

O halde unutmayalım ki yavrularımız anne karnına düştüğü andan itibaren bizler onların ilk ve en kıymetli mürebbîleri olmaktayız.
Yavrularımız, can tanelerimiz ise bize Allâh'ın birer emâneti.
Onları naif, saygılı, güvenilir, hoş sohbetli, bilgili, cömert erler ve hanımlar yapmak ilk olarak bizim sebep olabileceğimiz şeyler olduğu gibi cimri, ahlaksız, saygısız ve kendini bilmez bir insan olarak yetiştirmek de bir nevi bizim elimizdedir.
Bu yüzdendir ki faydalı fertler olup çocuklarımızı topluma kazandırmak, onları en hayırlı şekilde güzel bir insan yani aslında iyi bir mümin yapmak hepimizin vazifesi.

Üstad Nuri Pakdil'in dediği gibi;
Gel
Anne ol
Çünkü anne
Bir çocuktan bir Kudüs yapar.

Aslına bakarsanız anlatmak istediğim şeyi Nuri Pakdil net bir şekilde şiirinde dile getirmiş.

Anne olmak,
zamanını tasarruflu kullanmayı öğrenmektir,
yaptığı işi en pratik en akılda kalıcı yöntemlere başvurarak bitirmektir,
yalnız kaldığında bile aklının minik ellerde kalması demektir,
bir çok konu da fedakarlığın asıl manasına varabilmektir.
Anne olmak
nefsinle mücalede başarılı olabilmek demektir.
Yavrunu sarabilmek, kokusunu içine şefkatinle sarabilmek demektir.
Sabrının son damarı çatlayana kadar bekleyebilmek demektir.
Velhasıl kelam anne olmak demek bir başyapıtın en kıymetli parçası olmak demektir.

Ey güzel kardeşim sende bende doğumumuzla hatta diyebilirim ki ilk mens(hayız) ile bu yola baş koymuş isek; biraz kendimize çekidüzen vermemizin zamanı gelmiş demektir.
Çünkü; bir anne bir çocuktan her şey yapma potansiyeline sahiptir. O çocuk eline İslam fıtratı üzerine doğar. Söyleyin o halde, özü güzel bu yavrulardan bizler birer Kudüs mü inşa edelim yoksa birer katil mi yetiştirelim. Neticede kötü insanları da bir anne doğurmuş, beslemiş, büyütmüştür.
Varın daha da olabilecek senaryoları siz düşünün artık.
Ben dahil herkes bir kere kendini silkelemeli ve düzgün bir evlat yetiştirme yolunda emin adımlar ile yürümeli, özveri ile çalışmalı ve yılmamalı derim nacizane.

İlk yazımızı tamamlamış olduk.Annelik üzerine tecrübeler, umutlar, hüzünler, tavsiyeler, anılarla dolu bir yazı dizisine başladık böylece.
Hamd bize annelikle de ayrı bir değer katan Rabbimizedir.

/HümAsaf

Damdan Düşen Mektuplar-4- ECZACILIK YOLUNDA/ İSTANBUL



ECZACILIK YOLUNDA/ İSTANBUL

17 yaşında Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesine başladım.
Bu vesileyle İstanbul'a ilk defa gelmiştim. Üniversite ve bölümden bahsetmeden önce İstanbul'dan bahsetmek istiyorum. Güzel nostaljik ve bazen girdaplarıyla insanı korkutan aşkın şehrinden...
Tercih döneminden önce İstanbul'u düşünmüyordum. Küçük şehrin küçük insanıyım İstanbul'da nasıl yaparım diye korkardım. Haklıydım da..:) Evet İstanbul'a alışmak için uzun bir zamana ihtiyacımız var çünkü karşınızdaki muazzam şehrin her gün yeni bir noktasını keşfettiğiniz için şehirle tanışmanız ve şehre alışmanız epey bir zaman alır. Kalabalığını hala yadırgıyorum mesela.
Şu an 4.sınıf öğrencisiyim ve canı gönülden diyebilirim ki iyi ki İstanbul'da okuyorum iyi ki de buna cesaret etmişim. Üniversite dönemindeki eğitiminizde tek beklentiniz bölümünüz olmamalı. Belki de kendimizde son köklü değişimleri yapacağımız bu yıllarda ufkumuzu ve gönlümüzü genişletmemiz gerekiyor. İstanbul bu yönüyle size harika insanlar ve fırsatlar sunuyor. Memlekete dönmek üzere memleketimden ayrıldığım içinde mutluyum. Hayat hepimize farklı imkanla sunar kimi bunu tercih eder kimi tercih etmek zorunda kalır. Uzaklık kolay değil ama kendinizle yüzleşmeniz ve hayat disiplinizi oturtmanız için sizi baya eğitir.

Şimdi de Marmara Eczacılık Fakültesi'nden bahsetmek istiyorum.
Marmara Üniversitesi gayet güzel bir eğitim kadrosuna sahip ve Klinik Eczacılık alanında ülkenin öncü kurumu. 5 yıl boyunca teorik ve pratiklerle dolu bir eğitimi var. Okunması kolay değil sakın kanmayın. Ne kadar zor olabilir diyorduk ama olabiliyormuş.:) İlacın kimyası, mekanizması, formülasyonu ve toksisitesine dair bilgileri öğreniyoruz.
Aynı zamanda bitki ve uçucu yağlara dair kapsamlı derslerimizde oluyor. Eğer bölümü sevmezseniz bu ersler birer çile olur.
Uykusuz günler
anlayamadığınız mekanizmalar
soluduğumuz kimyasallar sizde kötü anı dışında bir şey bırakmaz.
Laboratuvar derslerimiz zor ama bölüme asıl kaynaştığımız ve sevdiğimiz yerlerdeburalar.Bir ürün ortaya koymanın heyecanı, bi reaksiyonu izlemek güzel. Maalesef ki son dönemlerde fazlaca açılan fakülteler yüzünden istihdam azalmış durumda. Yani fakülteye diplomamı kiralarım diye bir düşünce ile gelmeyin.
 Sınav odaklı değil öğrenme odaklı ders çalışmaya çalışın.
 Bu hem EUS (Eczacılıkta Uzmanlık Sınavı) da işinizi kolaylaştırır hem de bilginizi kalıcı hale getirir.
 4.sınıf itibari ile Farmasötik Bakım, Sanayi ve Bitki alanlarından birini seçiyorsunuz ve ona göre seçtiğiniz alanın derslerini daha yoğun olarak son iki sene alıyorsunuz.
 İkinci sınıftan itibaren her yaz stajımız oluyor. Mümkün olduğunca bu stajları farklı alanlarda yaparsanız bu sizin yöneleceğiniz alanı seçmenizi kolaylaştırır.
 Alt dönemindekilere şunu da tavsiye ediyorum. Mutlaka ingilizcenizi geliştirin ve 2.sınıfta daha bilgileriniz tazeyken Ales'e girin. Umarım hepimiz bitirdiğimizde ümmete, vatana ve millete hayırlı hizmetler yaparız. Bölüme okula ve İstanbula dair sormak istediğinizi yorumlardan da sorabilirsiniz.Final zamanımız bu arada, dua eder dua beklerim. Vesselam.

Katrei Baran

12 Ocak 2020 Pazar

Damdan Düşen Mektuplar -3- HAKİMELİK YOLU

 
Sevgili hekimelik yolu takipçileri, hekimelik yolu okurları, hepinize koskocaman selamlar.

Ben ‘alem-i batın. Kendimden bahsedeyim sizlere. İstanbul üniversitesinde hukuk okumaktayım. Burası hekimelik yolu, ama bir de hakimelik yolcusu var. Bahsedilecek çokça şey var. Hem hukuktan, hem hayattan... Yazıyı hem hukukçu adayları, hem aday adayları hem de hiçbir ilişkisi olmayanlar için alayım kaleme. 

Hukuk nasıl, zor mu, neden hukuk, okulu uzattın mı, ne olacaksın gibi sorularınızı gönlümde hissetmeye başladım. Öyle hissedeyim ki gönülden cevaplayayım. Hukuk zor mu? Evet kardeşim, hukuk okumak zor. Zor olan her şeyin neticesini düşünün bir de. Yavaş pişen aşın lezzeti ayrı olmaz mı? Evet elbette saatlerce ders çalışıyorsunuz. Ama şahsen derslere ders gözüyle değil, insanların hakkını savunabilmek, adaleti tesis edebilmek için bilmem gereken bilgiler gözüyle bakınca, bir de ‘Rabbim, katından bana bir güç ver ‘deyip yola çıkınca hafifliyor zorluklar. 
Sınav dönemi ufak çaplı depresyonları normal görmeye de başlayınca hayırlı olsun hukuk okuyorsunuz. Peki neden hukuk? Hayattan mı, karakterinden bilmem hak hususunda hep bir hassasiyetim olmuştur. Haksızlık etmekten çok korkmuşumdur. Haksızlığa da maalesef herkes kadar maruz kalmışımdır. Adaleti sağlamak, adaletli olmak için, haksızlığa uğrayanların hakkını müdafaa etmek, haksızlık edenlerin cezalandırılmasını sağlayabilmek için bu yola Allah’ın izniyle baş koydum. Rabbim de yardım etti. Hukuk fakültesinde buldum kendimi. 

Okulun uzaması, buna bakış açımı soracak olursanıııız : bu yıl uzayan yılımı okuyorum. Bundan 2 sene önce okul uzatmak ile ilgili fikrimi sorsanız, benden uzak der inanmazdım herhalde. Lakin şartlar, imtihanlar bazı sebepleri doğurdu, netice bu oldu. Çok mu kötü bir durum, bence değil. Daha sosyal bir sene oluyor, mesleğe daha sağlam basarak geçişe vesile oluyor benim açımdan. Her öğrencinin bakış açısı ile alakalı bir durum sanırım. 

Hukuk bitince ne olacaksın sorusunun cevabını net olarak şuan ben de bilmiyorum. Ama hakimlik/savcılık mesleğine talibim. Genellikle hukuk fakültesi bittikten sonra bir senelik staj döneminin ardından avukatlık ruhsatınızı alıyor ve avukat ünvanına sahip oluyorsunuz. Hakim/savcı olabilmek içinse yazılı ve sözlü sınavlarda başarılı olmak gerekiyor. Noterlik, hukuk danışmanlığı, akademisyenin gibi mesleklerine de mevcut hukuk diploması ile başvurulabiliyor. Dediğim gibi, sorulacak sorular ve verilecek cevaplar çok. Naçizane bir yazı ile kendimi tanıtmış, bölümle ilgili merakları gidermiş olmuşumdur inşallah. Bir sonraki yazıda görüşünceye dek, dua ile, hayırla.

/Alem-i Batın

8 Ocak 2020 Çarşamba

Damdan Düşen Mektuplar -2- İNGİLİZCE TIP SERÜVENİ


İNGİLİZCE TIP SERÜVENİ

Sevgili kardeşlerim,
Nasılsınız ,iyi misiniz ?İnşallah iyisinizdir. Farkındayım çok yoğun bir dönemdesiniz.
Stresli zor ve yoğun bir dönem ama bunu başarıyla halledeceğinize inanıyorum .
Bu süreci başarıyla halledip önünüzdeki günlere heyecanla bakacaksınız lakin
önünüzde stresli başka bir süreç daha var maalesef .Nereye gideceğiniz hangi
bölümü seçeceğiniz ve benzeri şeylerle karşı karşıya olacaksınız.
Son yıllarda bunlara başka bir sorun daha eklendi .Hangi dilde okuyacaksınız ?
   Bu süreci en güzel , verimli ve hakkınızda hayırlı olacak şekilde geçirmenizi
Allahtan niyaz ediyorum . Ben de  sizin bir ablanız olarak bu süreçlerden geçtim.
İnşallah size bir nebze de olsa yol gösterebilecek bir kaç tecrübemden bahsetmek
istiyorum. Bu süreçte sizde aklınızda bir kaç plan  kurmuşsunuzdur eminim etrafınızda
size rehber olacak hocalarınız da vardır şüphesiz. Ben de bu konuda bir kaç fikir belirteceğim inşAllah.
Öncelikle ilk belirtmeniz gereken şey hangi bölümü okuyacağım ve nerde okuyacağım sorularıdır.
Bunu siz  kendi durumunuza göre belirtirsiniz. Becerileriniz ve hangi alanda (sayısal mı sözlemi) daha
iyiyseniz ona göre seçersiniz. İkinci olarak hangi dilde okuyacağınız .Günümüzde neredeyse her bölümün
farklı dillerde eğitimi var çünkü. Kendi adıma konuşmak  gerekirse
ben İstanbul’da tıp okumak istiyordum ve 12. Sınıfa kadar bu konuda herhangi bir şüphem yoktu.
Sonra bizim okulda yapılan meslek tanıtım günlerinde kafam iyice karıştı çünkü tanıtıma gelen
çoğu doktor İngilizce okumanın bize çok fazla avantajı olabileceğini söylüyordu.
Ben de haliyle kararımı değiştirdim ve bölümü İngilizce okumaya  karar verdim ama
hâlâ şüphelerim vardı ki tercihlerin son gününe kadar acaba Türkçe mi yazsam diye düşünüyordum.
Açıkçası beni İngilizceye iten başka bir sebebim de benim  İngilizce bilmiyor olmamdı ve ben
kendimi biliyorum ki ben zorunlu bir şekilde İngilizce görmesem daha sonra
İngilizce öğrenmek için uğraşmazdım bu birazcık kişisel bir mesele aslında belki aranızda da öyleleriniz vardır .
Bir başka neden ise kariyer yapmak için ve tıbbi çoğu kitap ve makalenin İngilizce olması gerçeğiydi.
Beni İngilizceye sürükleyen nedenlerim  bunlardı .
Şimdi de işin içinde biri olarak konuşacağım biraz . Ben İngilizce için bir yıl hazırlık okudum
ve şuan 2. Sınıfım pişman mıyım diye soracak olursanız açıkçası ben de bilmiyorum bölümü
İngilizce okumanın artıları olduğu gibi eksileri de var elbette.
Siz bölümü İngilizce okuyarak makaleleri daha kolay anlarsınız ve sınıf mevcudu az oluyor
hocayla birebir iletişiminiz daha kolay oluyor ve İngilizce biliyor oluyorsunuz ve bu birazcık beni mutlu ediyor
çünkü gerçekten hangi bölümü okursanız okuyun Türkçe yada İngilizce İngilizce öğrenin
çünkü çok  fazla bir artısını göreceksiniz.
Eksilerine gelecek olursak İngilizce okumanın ben başından beri demiştim ki İngilizce bilmiyordum
ve dolayısıyla sevmiyorum da derslere girerken evet dersi anlıyorsunuz ama
bir Türkçe kadar değil ve bu sizi birazcık üzüyor açıkçası derslere bir isteksizlikle çalışıp anlıyorsunuz.
Bu bilmiyorum belki Türkçelerde de vardır ama bir konuyu gerçekten lisedeki gibi
tam anladım diyemiyorsunuz bir yerlerde bir soru işareti kalıyor maalesef.
Ama şöyle bir şey de var ki ben İngilizceyi sevmeden ve bilmeden
aldığım için böyle konuşuyorum başka sınıf arkadaşlarım adına da konuşacak olursam
İngilizceyi çok iyi bilen hocalarla rahat konuşan arkadaşlarım da var ve
onlara göre İngilizce okumak çok mantıklı ve sorarsanız da önereceklerinden eminim.
İşin özüne gelecek olursam. İngilizceniz iyiyse kendinize de güveniyorsanız seçin.
Bilmiyor ama azimliyseniz yine de seçin ama bilmiyor ve sevmiyorsanız bu sizin için
biraz zor olabilir. Bu sefer tıbbi eğitimden de soğumuş olursunuz.
Kısacası önemli olan tıbbi eğitiminizi engellemeyecek bir şekilde  karar vermeniz.
Çünkü nihayetinde siz bir doktor olacaksınız ve en iyi doktor işinin ehlinde ve ne olduğunu
iyi bilen doktordur. Bir şeyin eğitimini bu Tıp olur yada başka bir şey olur
en iyi kendi ana dilinizde aldığınızda en iyi almış olursunuz.
Çünkü olay sadece sizde bitmiyor. Sizin kadar size ders verecek hocaların da İngilizce seviyesi önemli .
Belki siz İngilizceyi çok iyi biliyor olabilirsiniz ama onların seviyesi
o kadar iyi değildir. Bu seferde almanız gereken eğitimi de eksik almış olursunuz
Düzeltecek olursam siz İngilizce biliyor ve ya bilmiyor
ama gerçekten azimli ve istekliyseniz iyi bir üniversite de olabilir.
Aksi takdirde eğitiminiz aksayabilir İngilizce seçerseniz.
Burada gerçek kesin sınırlar çizmek istemiyorum aslında belki bir
İngilizce bilmek bile çok büyük bir avantajdır. İlerde belki kararlarım da değişebilir
bilmiyorum ama son olarak söylemeliyim ki siz karar aşamasındasınız ve gerçekten
içinize sineni yüreğinizin sesini dinleyerek seçin o sizi doğru seçime götürür.

Sevgilerimle...

/Rosalinda           


  

5 Ocak 2020 Pazar

Damdan Düşen Mektuplar -1- DÜŞE KALKA TIBBA MERHABA



Düşe Kalka Tıbba Merhaba


Selam olsun gönlünün derdiyle kavrulan dosta
Yağmura öykünene, yağmur sebebiyle inen rahmette huzur bulana
Rahmetin Asıl Sahibine ve En Merhametli İnsana(as).
Rahmet o ki yol bulup sızmak için gönüllere hep bir yol arar sanki. 
Kavrulmuş gönüllere dinginlik verir bir nevi.


LeyluNehar, bir tıp talebesi. 4.sınıfa nasıl geldi, onca zorluk nasıl geçti… Allah’ın rahmeti.
Mükemmelli ister özüne bakmadan, gel gör ki kemale ermemiş kendisi.
Fakülteye geldiğinde onca bilgiyi yutup sindirip üzerine vücut geliştirmekti hedefi.
Ama bakın şimdi, yutmak bile zor geldi, bünyesi kabul etmedi.


Mutsuzluk sebebi oldu bu sefer yetiştiremedikleri. 
Dedi ki: “Canından kıymetli mi? Hayatının merkezi mi?
Sen bu işe Allah razı olsun diye başladın ama kendine zulmetmek iyi mi?
Uykundan kes, hayatını alt üst et.
Böyle olmaz ki!” O zaman dedim ki: “Hakkın,Resulünün, halkın,
nefsinin haklarını gaspetmeden elinden geleni yap;
sonra gerekirse o ders kalsın bütünlemeye, uzasın senen.
Sünnetten feragat ederek, ailenden arkadaşlarından vakit çalarak
nasıl mutlu olabilirsin ki? O yüzden tevekkül et, bırak!” dedi.


Aile dedim ya, şimdi söyleyeceklerime bazıları kızacak. 
Tıp fakültesi olarak bariz bir şekilde iyi olmayan ama puanı bi tık daha yüksek olan bir fakülte
için kendi şehrini terketme. Ailenin yanını tercih et. 
Çünkü o ilk sene öyle kalbine zor gelir ki, kendini avutmak için yanlış şeylere meyledebilirisin.
Bence bu riske hiç girme. Masraflı oluşu da ayrı mesele. 


Kendini özel hisset her şeye rağmen. 
Bu fakülte böyledir, girdikten sonra herkes zeki, herkes iyi. 
Kibirle kendi değerini bilmek arasında ince bir çizgi olduğunu fark et kardeş!
Şeytanın ocağını batıran kendini beğenmişlik zilletinden KAÇ. Kurtul,nolur...
Belki bu en büyük tehliken. Ayrıca hiçbir konuda sürüye uymak zorunda
olmadığını da unutma, sen ayrısın.
Derslere nerede, nasıl, ne düzenle çalıştığın sana kalmış. 
Herkes nottan çalışıyor diye sen de bunu yapmak zorunda değilsin.
Ayrıca hep aynı şekilde çalışıp düzenin bozulunca modunu düşürmemeye gayret et.
Kütüp tayfadansan mesela okul kütüphanen yıkılsa bile kopma derslerden,
bir an önce krizden kurtul, yoluna bak.
Her yerde her durumda çalışabilecek hale gel çünkü 6. sınıfta belki her gün
farklı ortamlarda TUS’a çalışmak zorunda kalacaksın.
Yani konfor alanını genişlet. Konfor zamanını da :) Güne geç başlasan da öldürme o sermayeyi.
Sınava bir gün kala ah keşke yarım günüm daha olsaydı diyen nice gün gömücüler var. (bknz. LeyluNehar)
Velhasıl kendini tanı, zorluklara ve yola karşı geliştir, kendine saygı duy.


TUS demişken, önce temel bilgileri ve becerini geliştirmeye bak.
İntörnlük dönemini tamamen TUS’a odaklı bir şekilde harap etme.
O dönem hekimlik hayatın için kazanabileceğin önemli tecrübelere gebe.
Tadını çıkar, arta kalan vakitte sınava odaklan derim nacizane.


Ve bence asıl önemlisi:
*Az bir çabayla da olsa yaptığın 
*Çok çaba verdiğini düşünüp de yapamadığın şeyler olacaktır. 
Nasıl ki bazı şeyler şıp diye oluyorsa, bazı şeyler de tüm sebeplere sarılsan da olmaz.
O yüzden O’nun verdiğine şükret, vermedeğine sabret. Adildir, merak etme, emeklerin asla boşa çıkmaz.
Çalışana karşılığı vardır, biz buna iman ederiz.


Evet, kendime yazdığım mektubu okudunuz desem yeridir. Güzel bir insanın dediği gibi: “Evvela nefsime…”


Kalem üzerine yemin eden ve kalemle yazmayı öğreten Rabbimize hamdolsun.


/LeyluNehar



OCAK AYI DOSYAMIZ: DAMDAN DÜŞEN MEKTUPLAR



Selam güzel insanlar.
Arayı açtığımız için özür dileriz lakin öğrencilik hayatı öyle bir dönem ki… 
Belki hayatın daha sonraki evreleri daha yoğun ama bu dönemde
sorumluluklarımızla henüz adamakıllı baş etmeyi bilmediğimizden
çoğumuz bocalayabiliyoruz. 
Mazur görün boynu bükük yazarlarımızı.


Bu sefer de hemen hemen aynı hayat şartlarını yaşadığımız insanlara
seslenmek istedik. Yalnız değilsin, bak bununla böyle başa çıktım, bununla
böyle başa çıkamadım… 
Damda tutunmaya çalıştım,bazen damdan düştüm; kalktım, bazen yerlerde
uzun süre debelendim. 
Ama niyetime “Rabbimin rızası” demiştim ya ben.
Böylece O’nun yardımıyla, O’nun hatrına kalkmaya gayret ettim. 
Seni en iyi ben anlarım kardeşim dedik. 
Ve sizlere mektuplar yazarak sizi kendi hayat penceremizin arkasına davet ettik. 
Buyrun burdan bakın kendi hayatınıza. 


Düşünelim beraberce, bu gidiş nereye?

-HEKİMELİK YOLU Ailesi

Hanım Sahabelerimiz Serisi -3- Hz. Ümmü Seleme Bint Ebi Ümeyye (ra)

  DİRAYET TİMSALİ ÜMMÜ SELEME BİNT EBİ ÜMEYYE ( R.A) Hayatından kısaca bahsetmeden önce belirtmek isterim ki sahabe efendilerimizin hayatlar...