İçinde bulunduğumuz yüzyılın henüz yirmi yılını devirdik. Bu yüzyılın son nesilleri olarak şahit olduğumuz, değişen ve gelişen dünyanın geldiği nokta dikkate değer doğrusu.
Hatta 21.yy başı itibari ile Z kuşağı olarak adlandırılan günümüz kuşağının, Y kuşağı olan bizlerle arasındaki farka bakmak, mevcut vaziyeti anlamak için yeterlidir.
Öyle ki bulunduğumuz çağı pek çok isimle anar olduk: teknoloji çağı, uzay çağı, hız ve haz çağı gibi... Hız ve haz kavramı ise bu çağa biçilmiş kaftan adeta...
Zamana yet(iş)mek hayli zor oluyor. Gündemi
takip edebilmek bile bir mesele haline geliyor, dakikalar içinde olayların
seyri değişebiliyor. Hatta birkaç saat gündemden uzak kalmanız, zaman makinesiyle birkaç yıl geriye gitmiş
etkisi yapıyor.
Bu çağın diğer bir özelliği ise gençlerin her türlü eleştiri
oklarından nasiplenmeleridir. Zira "n'olacak bu gençlerin hali" diye
başlayan sadece sorun odaklı cümlelerin ötesine geçemedi bu serzeniş.
Gençlerin işsizliği,
gençlerin bekarlığı,
gençlerin boşanması,
gençlerin iletişim problemi,
gençlerin vurdumduymazlığı,
gençlerin yüksek lisans yapması,
gençlerin gençlerin gençlerin ve yine gençlerin her türlü şeyi konuşuldu. Konuşulmaya da devam ediyor.
Mesele bu kadar dert edildiyse çözümler de bulunmalıydı aslında fakat çözüm sunmaya gelince kimsecikleri etrafta göremiyorsunuz.
Gençlerin kafasını kaldıramayacağı kadar ne var acaba parmaklarının hapsedildiği o cihazlarda? Tuşlu telefon kullanıp bunu en çok sorgulayan kesimin ise bu durumu anlamasını beklemek ayrı bir ironi olacaktır.
Halbuki biz Peygamber Aleyhisselam'ın damadı Hz.Ali (r.a)' nin: "Çocuklarınızı sizin yaşadığınız çağa göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin.” sözlerine kulak vermiş olsaydık gençlerin neden o ekrana hapsolduğunu sorgulamaya gelmeden önce ekranın içinde kaybolacak kadar nasıl bir dünya olduğunu anlamak gerekirdi. Çünkü o dünyadaki sosyal platformların amacı da tıpkı alışveriş merkezine girince insanın zaman kavramını kaybedip kendini "satın alma" döngüsüne kaptırması gibi: daha fazla o mecralarda vakit harcamasını sağlamak. Tüm sistem bunun üzerine kuruluyken gençlere fazla mı haksızlık yapılıyor acaba?
Şu sözlere hep birlikte kulak verelim: "Günümüzün gençleri öyle umursamaz ki ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere; büyüklere karşı saygılı olmayı, ağırbaşlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kuralları boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar. ”
Ne kadar da bizim çağı ifade ediyor değil mi? Oysaki bu M.Ö. 800’de yaşayan Heseiod’a ait. Demek ki değişen çağ olsa da değişmeyen şeyler de var: büyüklerin gözünden küçükler.
Peki biz gençler kimi örnek alıyor, kimlerin arkasından gidiyoruz acaba? Hoş, biz gençler de büyükleri eleştirmekten geri durmuyoruz. Onların tecrübesini çoğu zaman göz ardı edip sahip olamadıkları ve bizlerin sahip olması için ellerinden geleni ortaya koydukları diplomalarımızla tabiri caizse onlara ahkam kesiyoruz. İki tıkla edindiğimiz bilgilerle onların karşısına geçip beylik laflar edebiliyoruz. Böylesi bir karmaşada hiçbir şey tek taraflı değil anlayacağınız. Belki de X-Y-Z kuşağı şeklinde kategorize edilen batıvari adlandırma da bu kaosu fitilliyordur, Allahu alem.
Hoşuma giden bir söz
işittim: "Gencin enerjisi yaşlıda, yaşlının bilgisi gençte olsa..." Burdan
hareketle yapılacak şey belli aslında: Onların bize mihmandarlık etmesine
müsade edeceğiz. Mihmandar dedim çünkü onlar yürüyeceğimiz yolda bizleri
ağırlayacak olan ev sahipleri ve bizlerse şimdilik misafiriz. Nihayetinde
bizleri bekleyen virajlar, çıkmazlar ve engebeli yollar için fikirleri oluşmuş
durumda. Bizler ev sahibine hürmet göstereceğiz, ev sahibi de tüm hoşgörü ve
güler yüzünü bizlere gösterecek ki sağlıklı bir iletişim kurabilelim. Bu
kılavuzluk neticesinde bizler yolu bulmak için daha fazla vakit kaybetmeden o
yolu düşe kalka da olsa tecrübe levhalarını dikkate alarak keşfedeceğiz. Mesele
de zaten yolda olmak değil midir?
İnsanlığın En Güzidesi'nden (aleyhisselam) nakledilen: "Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüze hakkını tanımayan kimse bizden değildir.”* ifadesi meselenin karşılıklı hak ve hukuk bağlamında değerlendirilmesine dair dikkatlerin asıl celbedilmesi gereken nokta.
Nitekim Peygamber Aleyhisselam dönemindeki Darül Erkam bu meseleye dair bizlere en iyi
misallerdendir. Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu bu nadide topluluk
Aleyhisselam'ın eğitim ve öğretim metodunu da gözler önüne seriyor. Güzel bir
kılavuz ve iyi bir talebe ilişkisiyle İslam'ın tebliğinin bir avuç insanla
başlayıp halka halka nasıl yayıldığına da
tarih şahitlik ediyor. (Daha detaylı bilgi için Nebevi Eğitim Modeli
Dar-ül Erkam kitabına bakabilirsiniz ).
Bu mevzuya dair çok şey yazılmış, çok şey söylenmiş ve hala
da çokça şey ifade edilmektedir. Fakat gelin biz Kelamların En Güzelinde ne denmiş ona bakalım:
"Eğer (onlar) seni, hakkında bilgin olmayan şeylerde
bana ortak koşmaya zorlarlarsa, onlara itaat etme! (Fakat) dünya (işlerin)de
onlarla iyi geçin ve bana yönelen (mü’min)lerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz
ancak banadır. (O zaman) ben de yaptıklarınızı (ve karşılığını) size haber
vereceğim." **
*(El-Edebü'l Müfred 353.hadis-i şerif
Ebu Davud ,Edeb 58)
**(Feyzul Furkan Meali Lokman Suresi 15.ayet)
14Safer1442
/KATRE-MİSAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder