31 Ağustos 2020 Pazartesi

KIRK YAŞ DEMECİ




Selamün aleyküm.

Yazıma başlarken Rabbimden yardım diliyorum ve affınıza sığınarak içimden gelenleri kağıda karalamaya başlıyorum. Evet, zaten hayatımız da en başta beyaz bir kağıt olarak verilmiyor mu? O kağıdı iyi ya da kötü doldurmak kendi elimizde...

İnsan olarak Yüce Rabbimiz tarafından tertemiz doğuyoruz ama öyle temiz kalamıyoruz. Ve kusurlarımızdan ötürü yine O'na dönüp sığınıyoruz.

Tabii ki kusurlar olacak. Ölene kadar... Kusurlar bizi farklı farklı yerlere götürebiliyor. "Zaten kusurluyum, boş ver öylesine yaşayayım." diye zaman zaman vesveseye kapılabiliriz. Ama asıl olması gereken bunları nasıl telafi edeceğimizi düşünmek...

Hepimiz farklı hayatlar yaşıyoruz. Tecrübeler ediniyoruz. Bazımız annesiz, bazımız babasız, bazımız hem annesiz hem babasız... Bazımız boşanmış ebeveynlerin çocuğu... Bunlar tercihlerimiz dışında olan şeyler. Bazımız da her şeye sahip ama farkındalık yoksunu...

İnsanoğlu dünyaya geldikten sonra kendince rastgele yaşayabiliyor, kendisine verilen nimetlerin farkında olmayabiliyor. Bu nimetlerin farkına varabilmek için illa bir felaketle karşılaşmak gerekmiyor. Çok zor değil ufak şeylerin de kıymetini bilmek... Çiçeklerle, böceklerle dost olmak. Bu dünyada dost bilinen para, mülk, sınırsız yeme içme asıl dostlar değil. Nefis doymak bilmiyor ama ona söz geçirmek bizim elimizde.

Bazen insana her şey boş gelir. Hastane koridorlarında gezindiğimiz anları düşünün. O hastaneden temiz bir raporla çıktığınızda dünyalar sizin oluyor değil mi? Bir de o koridorlara mahkum olanları, mücadele içinde olanları düşünün. Zor değil empati kurmak. Ne kadar ağır bir yaşam, değil mi?

Bir yerde okumuştum: "Varlık aleminde yaratılmışların en mükemmeli insandır. İnsan dışındaki tüm varlıklar ona hizmet etmek için vardır. İnsan, halifedir. Yani Yüce Yaratıcı adına iş görmesi gerekir. Ve bu yükümlülükleri yerine getirebilmesi için çok geniş kapsamlı donatılmıştır. Bu, onun görevinin büyüklüğünden dolayıdır. Bu büyük görev de Yüce Allah'ın insanı yaratma amacına uygun şekilde yaşamasıdır." 

Düşünsenize! Sayısız nimetlerin başında akıl geliyor. Akıl sahibi olmak, büyük şükür gerektiriyor. O olmasaydı diğer varlıklardan ne farkımız kalırdı?

Mevlana Celaleddin Rumi der ki: "Beden adlı eşeğe bindin, dizginler elinde, ahire gidiyorsun. Sağlam tut dizginleri, yolunca git. Ahire ulaşacaksın. İşi eşeğe bırakırsan ahıra gidersin." Evet, bedenimize yani bedeni isteklerimize haddinden fazla odaklanabiliyoruz. Bizi kötü sondan uzak tutabilecek olan nimettir akıl.

Diğer birçok güzelliğin de farkında olmayabiliyoruz. Bir baş ağrısı, diş ağrısı ile günümüz körelince ağrısızlığın nimet olduğunu anlıyoruz. Halbuki en başından bu iyilik hali bize verilmişti ama farkında değildik.

İnsan doyumsuz ve şükürsüzdür. Bu hep böyledir. Yeri geliyor, hava durumuna bile isyan edebiliyoruz. Yok efendim, çok sıcak... Yok efendim, buz gibi... Bu yetinemeyişlerimizin de farkında olamıyoruz ne yazık ki.

Hava durumundan öte... Türlü türlü sıkıntılara girebiliyoruz. Sınanıyoruz. Önemli olan isyan etmemek, iyi hal üzere olmayı bırakmamak. Bize çizilen kadere razı olmak. Yetinmeyi bilmek. Her güne hamd ile başlamak, her günü hamd ile bitirmek.

Söylemesi kolay! İcraat tabii ki kolay değil. Her an tetikte olan "nefis" var. Olumlu olumsuz her şeye kayabiliyor. Bu ayrımdaki tercihlerimizin  ne kadar mühim olduğunun idrakinde miyiz?

Bunu farklı hayat tecrübelerimle de anlatmak istiyorum. 40 yaşındayım. Bu yaşa ermeden az bir zaman önce garip bir hale girdim. Sendrom mu dersiniz, panik mi dersiniz... Bu hisleri yaşayanlar olmuştur muhakkak. Duyuyorsun, yaşıyorsun ve öğreniyorsun. Esasında çok güzel bir basamak. Belki de bir zirve. Artık gençlikten olgunluğa geçme vakti. O saatten sonra yürüyeceğin yollar, sana sunulmuş en güzel hediye gibi geliyormuş aslında.

Bu yaşa ermenin tarifini çok da yapamıyoruz aslında. Allah ömür verir, daha da yol alırsam daha çok anlaşılacağını düşünüyorum.

Es geçmek istemediğim bir nokta da bu yaşın Efendimiz (sav)'in peygamber olduğu yaş olması... Bu benim için büyük bir değer, örnek ve O'na olan özlemin pekişmesi...

Rabbimiz cümlemizi O'nun sünnetlerine uyup, amelleri ile amel eden kullardan eylesin.

Çok sevdiğim manevi ablam hep 40 yaşına gelmeden sağlığının, yaşamının kıymetini bil derdi. Çünkü bilinçsizce o yaşa gelirsen, toparlanması zor olur, hayat kaliten düşer diye de eklerdi.

Sağ olsun, çok haklıymış. Anlatılırken değil de yaşanırken biliyor insan. Hayatın inişli çıkışlı olduğunu anlıyor. Aslolan inerken de çıkarken de Nefesi Verene, Dermanımızı Gönderene şükretmek... Hem de her an. Çünkü hayat, ufak şeylere takılıp da ahireti kaybetmeye değmeyecek kadar kısa...


/Reyhan Hatun






29 Ağustos 2020 Cumartesi

OLUMLULUK SİLÜETİ (Olumlu Bakış Açısı)


Okuduklarımız, yazdıklarımız, çizdiklerimiz, konuştuklarımız ve dinlediklerimiz bizi biz yapan şeylerdir. Uzun zamandır düşüncelerimin içinde kaybolduğum bir dönem içindeydim. Tüm olumsuzluklar sanki tüm benliğimi ele geçirmeye başlamıştı. Bu gidişat daha nereye kadar böyle sürebilird? Bir dur demek gerekiyordu."Mutluluğa açılan kapı, tüm olumluluklardan geçiyordu." diye düşüne dururken, hayatın bize sunduğu durumlar karşısında nasıl bir davranış ve düşünce içinde olmalıyız diye araştırma yapıyordum. Beni içine çeken gülümseme reçetesinin, mutluluğun formülünün olumlu bakış açısına sahip olmanın gerekli olduğu yazı ile karşılaştım. 

Hayatın bir ayna olduğuna değinerek başlıyordu yazı. Düşündüm ki insanda insanın aynasıdır, benimle aynı durum içinde olan okurlar da vardır elbet diyerek bu yazıyı sizlerle de paylaşıyorum.

"Hayat bir aynadır. Siz ona gülümserseniz, o da size gülümser. 
Yaşamını iyileştirmek isteyen herkes ilk önce olumlu düşünmeyi öğrenmelidir.  Çünkü, düşünceler inançları, inançlar davranışları, davranışlar da çevre ile etkileşimi belirler.
Zihni sağlıklı olanların, bedenleri de daha sağlıklı olur.  Dolayısıyla, olumlu düşünce hayatın kalitesini ve süresini de artırır.
Olumlu düşünce yeteneği öğrenilebilecek bir yetenektir.  Bu yeteneği geliştirmek için başkalarının deneyimlerinden faydalanmak etkili bir ilk adım olur.  Dolayısıyla, çevredeki iyimser insanları belirleyip, onları örnek almak olumlu düşünce yeteneğini geliştirmeye yardımcı olur.
Olumlu düşünme yeteneğini kazanmak için insan öncelikle kendisiyle barışık olmalıdır.  Bunun için düşüncenin, söylemlerin ve eylemlerin tutarlı olma gereğini hiç unutmamalıyız. Bu tutarlılık gösterilmediğinde hem  toplumun güveni yitirilir, hem de insanın iç huzuru zedelenir.
En acımasız kritiği, insanlar çoğu zaman kendileri yaparlar. Hatasız kul olmaz.  Yapılan hataları eleştirmek yerine, kendini geliştirme fırsatı olarak görmek daha yapıcı sonuçlar verir.  Olumlu düşünmek, hataları reddetmek değil, onları  birer iyileştirme fırsatı olarak görmek demektir.  Olumlu düşünmek, hataların bir dahaki sefer nasıl önlenebileceğini düşünmek ve bunun için plan yapmaktır.
Bu yaklaşımı çevrenizdekiler için de uygulamak, insanların sizinle daha olumlu bir etkileşim kurabilmesine yardımcı olur.  Bir adada tek başına yaşamanın güçlüğünü göz önüne getirdiğimizde çevremizle etkileşimin hayatımızın ne kadar önemli bir parçası olduğunu daha iyi anlarız.  Bu etkileşimin kalitesini artırmak, hayat kalitemizin de artırılmasına yardımcı olur.
Olumlu düşünebilmek için cümlelerinizden olumsuz kelimeleri silmeye çalışın. Bu yaklaşım, her olayın olumlu yönlerini görebilme yeteneğini geliştirmeye de yardımcı olur.  Çünkü kelimeler, düşünceyi ve inançları tetikler.
Hayata yaklaşımda sorumluluk almak, ancak esnek bir yaklaşımı benimsemek olumlu yaşam için önemli bir girdidir.  Hayatta ulaşmak istediklerimizin kendiliğinden gelmeyeceğini, geleceği şekillendirmek için bugünden çaba gösterilmesi gerektiğini kavramalıyız. Ancak, geleceği şekillendirmenin, geleceği belirlemek manasına gelmediğini de anlamalıyız.
Dolayısıyla, zihinsel açıdan sağlıklı olabilmek için gerçekleri kabullenmeyi de öğrenmek gerekir.  Ancak, gerçekleri kabullenmek, onlara boyun eğmek demek değildir.  Önemli olan gerçekleri görmek ve onlardan değiştirebilecek olduklarımız için yapıcı eylemlerde bulunmaktır.
Olumlu düşünmek ve olumlu yaşamak için insan kendine ve çevresine güvenmelidir. Hayatı sadece onu değiştirebileceğine inananlar iyileştirir. Kendine ve çevresine güvenen, inançlı ve azimli insanlar hayatın kalitesini geliştirir, kendileri ve çevreleri için mutluluk kaynağı olur.
Dünyada iki büyük güç vardır: biri korku, diğer ise inançtır. Olumlu düşünebilmek için insanın korkularını da yenmesi gerekir.  Korkuları yenmenin en etkili aracı ise inançtır.
Tanrıya inanmak hayatta değiştiremediklerimiz karşısında iç huzuru bulabilmeyi sağlar. Değiştirmek istedikleriniz için elinizden gelen çabayı gösterdikten sonra hayırlı bir sonuç beklentisiyle Tanrıya havale etmek stresi azaltır ve daha sağlıklı bir hayat yaşamaya fırsat tanır.
Düzenli olarak fiziksel ve ruhsal egzersiz yapmak insanda olumlu düşünceyi, sağlıklı ve dengeli yaşamı geliştirir.
Yaşam ulaşılan sonuçlar değil, istenilene ulaşmak için yürüttüğümüz süreçtir.  Bu süreçte bilinçli çaba göstermek, tutarlı olmak, çevremize güven vermek ulaşılan sonuçlardan çok daha büyük mutluluk kaynağıdır.
Bu süreçte en önemli ve kalıcı kazanımlardan biri de elde edilen sonuçlar değil, öğrenimlerdir. Öğrenmek için sürekli bir çaba göstermek gelişmenin temelidir. Bu çaba gerçekleri kabullenme ve aynı zamanda onları değiştirme gücünü kazanmak için faydalıdır.
Yaptığı işe inançla sarılan kişiler büyük bir çoşku ile çalışırlar. Bu coşku onları başarıya ve olumlu etki yapmaya taşır. Bu nedenle insanın sevdiği konulara eğilmesi büyük önem taşır.
Hayatta en demokratik olarak dağıtılmış kaynak zamandır.  Herkes için gün 24 saattir.  Zamanı iyi kullanmak ve ileride değişmesini istedikleriniz için önceden adımlar atacak cesaret ve uzak görüşlülüğü göstermek insanın olumlu düşünce yeteneğini de geliştirir.
Olumlu düşüncenin temelinde sevgi yatar.  Olumlu düşünebilmek için insanları sevmek, onlara bir şeyler kazandırabilmenin heyecanını yaşamak gerekir.  Kendini iyi hissetmenin yolu, içten bir duyguyla başkalarına yardım edebilmektir.
Hayatta iki değer var ki, paylaştıkça artıyor: sevgi ve bilgi. Sevgisini ve bilgisini paylaşan insanlar en büyük zenginliğe kavuşan insanlardır.
Hayatta mutluluk olumlu düşünce ile başlar, olumlu söylem ve eylemlerle gelişir, paylaşılan sevgi ve bilgiyle doruğa erişir."
-Dr. Yılmaz Argüden
Yazıyı okudunuz. Evet, yaptığımız her eylem bizi geliştirir. Umarım hayata karşı daha güzel dileklerle bu yazıdan ayrılıyorsunuzdur. Asla unutmayın, her karanlığın içinde aydınlık vardır. Yok olduğunu düşünüyorsanız sizin gücünüz sizin aydınlığınızdır. Gülümseyelim kalbimiz neşe dolsun, zihnimiz ve hayatımız aydınlansın çünkü bize gülmek yakışıyor.
/Asfa Akmer




27 Ağustos 2020 Perşembe

Kariyere Dair -11- İÇİMDEKİ ÇOCUKLA EL ELE

 




Allah'ın selamı rahmeti ve merhameti bizlerin üzerine olsun.

Bismillah diyerek başlamak istiyorum yazıma. Zira ne yazacağım, nasıl ilerleyeceğim konusunda pek bir fikrim yok .İfade etmek istediğim pek çok şey olmasına rağmen kalemime dökülmesini beklemekten başka çıkar yolum yok. Aylardır izole olma durumundan sonra yeni normale alıştığımız şu dönemde geleceğe dair pek çok sorgulama ve kaygı da beraberinde geldi. Her şeyde olduğu gibi bu kaygı ve muhasebenin de azı karar çoğu zarar. Vakitlice kendimizi sorgulamak ve ilerde şu anki halimize bakınca ne görmek istediğimizi iyi anlamak gerekiyor.

Zaman zaman yaşadığımız bu varoluşsal sancıların fitillendiği nokta bazen bir olay bazen de bir sualdir. Ama öyle bir sual vardır ki küçük büyük, yaşlı genç dinlemez; hatta kimden geleceği de hiç belli olmaz. Biraz bilmece gibi oldu sanırım :) lafı fazla uzatmadan diyelim. Maruz kaldığımız bu mühim sual: "Büyüyünce ne olacaksın?"dır. Dediklerimin zihninizde yankılandığını ve fotoğraf karesi gibi belli görüntülerin sizi meşgul ettiğini anlamak zor olmasa gerek. Peki ya hala tam olarak cevabını verebildik mi? Hiç sanmam. Çünkü sınır tanımayan, kalıpları olmayan bir sual bu aslında... Yükte hafif pahada ağır cinsten.

Bana gelecek olursak küçükken bu suale muhatap kılınmış, cevap vermeye hak kazanmışım. Ne mutlu değil mi? Bir o kadar da insana değerli hissettiren bir hâl, düşününce... :)

Şimdiki zamandan geriye doğru gidince küçüklükten bu yana hep doktor olmak istiyordum diyip sizleri yeni bir varoluş sancısı ile baş başa bırakmak istemiyorum. Aslolan ise belki de doktor olma gibi bir hayalimin o zamanlar olmadığıydı. Öğretmenlikle başlayıp -özellikle ana okulu öğretmenliği- basketbolcu olmaya kadar giden, hayalleri arasında pek bir bağlantı kuramayacağınız bir kız çocuğu var karşınızda.

Ortaokul hayatında başlayan top sevdası hayallerimin de baş rolüydü -hele ki basketbol-. Şu yaşımda dahi basket oynayanları gördükçe içim gidiyor. :) Tabii gerçek dünyaya dönmek çok uzun sürmedi.

 Her neyse. sizlere bahsetmem gereken konu kariyer planıyken geçmişe ufak bir yolculuk yapmış olduk. Amacım Hekimelik Yolu'nun bir ferdi olarak hala içimde barınan ve gerçekleşmesi pek mümkün olmayan hayallerimle sizi tanıştırmak, içimdeki kız çocuğuyla şu anki halimi el ele tutuşturup bir yolculuğa çıkarırken sizleri de şahit kılmak. Zira bu yolculuğa iki şey eşlik ediyor: çocuk kalbinin saflığı ve hayatın tecrübelerini fark ettikçe gelen gerçekçi olma durumu. Liseyi yarıladıktan sonra zihnime 'gerçekçi olabilme' güncellemesi gelmiş olmalı ki artık daha ihtimal dahilinde hayallerim vardı. Tıp düşünmeye başlamıştım. Gittikçe artan ilgim beni başka şeyler düşünmekten alıkoysa da başaramama ihtimalini de hep göz önünde tutmaya çalıştım. Çünkü benim için yazgı neyse en hayırlısı da oydu. Hoş, kazanmak mevzunun küçük bir kısmıymış. Asıl mesele kazandıktan sonra başlıyormuş. :)  Dönem 1'deyken bir doktor bana tavsiye olarak: "Yol yakınken vazgeç." demişti. Tıpta dönem ilerledikçe aslında hiçbir şey bilmediğinizi düşünürsünüz ve  ben o zaman çok bildiğim için (!) o doktorun biraz abarttığını düşünmüştüm. Şu an geldiğim noktada her sene ayrı zorlasa da o doktora çokça hak verdiğim dönemler oldu. Ama işin garibi, zaman geçtikçe değişik bir şekilde kendine hayran bırakıyor hekim olma duygusu . Her halimize hamdü senalar olsun.

Sona yaklaştıkça bittiğini düşünmek isterken TUS gerçeği ile karşı karşıya kalıyorsunuz ve belki de asıl olay bundan sonra başlıyor. Bu yıl şunu çokça dile getirmişimdir: Hasta kitlemin çocuk ya da hanımlar olması tercihim olur. Böyle düşününce pek çok bölüm eleniyor zaten fakat yeni stajlar gördükçe ne olmak istediğimden çok, ne olmak istemediğime karar vermek daha kolay geldi. :) Bakalım bu sene hangi stajlar elenecek?

Zihnimdeki fikir karmaşasını anlamak pek zor değil sanıyorum. Fakat net olduğum bir şey var: (en azından o yolda niyetimi sabit tutmaya çalıştığım) Seçeceğim uzmanlık, gideceğim yer beni hep Allah’ın rızasına eriştirsin, yolum hep O'na çıksın ve bu mesleğin enaniyetinden korunayım. Sizlerin de duasına talibim, zira tek zırhım dua. Bakara 216'da şöyle bir kısım geçer, aşina olduğumuz: "Olur ki (bazen) hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlı olur ve hoşunuza giden bir şey de sizin için şer olur. (Hayırlı ve doğru olanı) Allah bilir, siz bilemezsiniz."

/KATRE-MİSAL

25 Ağustos 2020 Salı

Kariyere Dair -10- GÖZÜN ARKADA KALMASIN!


 

Bismillahirrahmanirrahim

Bu yazıyla geleceğe bir tıp öğrencisinin penceresinden bakmaya ne dersiniz?

Hadi öyleyse..

Lisedeyken kendime hedefler koyamıyor bazen hayal kurmakta bile zorluk çekiyordum. İçinde bulunduğum hayatı tefekkür edemiyordum. İster istemez girdiğim sınav maratonu sanki peşimi bırakmıyordu. Ya da ben onu bırakamıyordum. Hedefsizce çalıştığım üniversite sınavı bitmişti. Tıp fakültesi kazandığıma bi taraftan sevinip bi taraftan şaşırırken uzun bir aradan sonra kendimi düşünürken buldum. Buraya kadar yıllarım geçmişti ama hala net bir hedefim yoktu. Okulu bitirip iyi bir doktor olmak da güzel bir hedefti ama tüm bunlar bir şeye hizmet etmeli, sadece dünyalık olmamalıydı hedeflerim. Yoksa hepsi ölümümle birlikte yok olup gidecekti. Bunları düşünürken dünyaya geliş amacımı hatırladım. Evet artık tek amacım Rabbim in rızasını kazanabilmekti. O'nun sevdiği kullardan olabilmek için O'nun bana sunduğu tüm nimetler bu yolda harcanmalıydı. Zaman, gençlik, sağlık, akıl, ilim, tıp fakültesi ve daha sayamayacağım birçok şey. Ne yaparsam yapayım hedeflerimin temeli belliydi artık. Her anımı ve geleceğimi O'nun hoşnut olacağı şekilde doldurmak…

Tüm bunlar için belli başlı birkaç planımdan bahsedeyim.

Planlara, hedeflere ulaşmak zaman isteyen şeyler gibi görünse de aslında ilk başta şu anımızı planlamakla başlamak gerekiyor. Evet şu an, şimdi. Hatta bu yazıyı okurken. Bu benim geleceğe dair hedefim, şu yaşıma gelince yaparım gibi eylemsiz söylemler (istisnai durumlar hariç) hedefinin gerçekleşmesi için kötü bir başlangıç.

Ben de en başta şu anımı ve  günümü planlıyorum. Günlük küçük hedeflerim var. Mesela Kur'an okumak, kitap okumak, bazı duaları etmek gibi… Minik adımlarla ilerliyorum aslında bunlar büyük adımların habercisidir inşaAllah.. Bir de Kuran ezberi yapmaya çalışıyorum. Bazen ayda beş altı ayet olsa da…

Bu ise inşaAllah hafızlık hedefim için.( Buraya da yazayım hem dua niyetine olsun inşaAllah.)

Saliha ve güzel bir biçimde yetişebilmek için okuduğum kitaplara, birlikte olduğum insanlara, izlediğim videolara dikkat etmeye çalışıyorum. İnsan tüm bunlardan bir şeyler kapıyor, iyiyi de kötüyü de doğruyu da yanlışı da... Bir düşünür: " Beş yıl sonra olacağın insan, bugün okuduğun kitaplara, izlediğin filmlere dizilere, zaman harcadığın insanlara, tükettiğin gıdalara alışkanlıklarına ve giriştiğin yazışmalara konuşmalara göre şekillenecek." der. Kendisi beş yıl gibi bir süreden bahsetmiş olsa da biz bunu hayatımızın tamamında düşünmeliyiz. Zira bir Müslüman olarak ölümü aklımızdan çıkarmamalı ve Efendimiz Aleyhisselam'ın şu sözünü merkezde tutmalıyız: " Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. "

O halde yaşamımızı gözden geçirmeli, düzenlenmeli ve güzelliklerle doldurmalıyız.

 Hedeflerimden bir diğeri de lisans eğitimim bitince uzmanlaşmak. Her ne kadar bu alana karar vermesem de tıbbın tüm alanları çalışmaya değer bence. Her biri birbirinden önemli. Dahiliye, Göz Hastalıkları, Radyoloji... Neredeyse hepsini seviyorum. Ama daha faydalı olacağım bir bölüm olarak düşündüğüm Kadın Doğum hep aklımın bir ucunda... Stajda çok zorlanmış olsam da bu alanda ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

 İstediğimiz bölümü kazanmak, sevdiğimiz bir alanda uzmanlaşmak  ve daha birçok şey bizi düşündürse de tutunacak çok sıkı bir ipimiz var: tevekkül.

Kelime manası olarak işi başkasına ısmarlamak, kederden uzak olmak anlamlarında. O zaman ben işimi hiçbir şeyi zayi etmeyen Rabbime ısmarlıyorum, O'na dayanıyor ve güveniyorum. Üzerime düşen vazifeleri yapıyor ve O'na ısmarlıyorum. Biliyorum ki O kullarına asla zulmedici değildir (Kaf Suresi 29)

"Karar verdiğin zaman da artık Allah'a tevekkül et (dayanıp güven). Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever." (Al-i İmran 159)

Tevekkeltü Alallah (Allah'a tevekkül ettim) lafzına sıkıca sarılınca ve her şeyin Rabbinin O olduğunu düşününce gözüm arkada kalmıyor ve gelecek beni ürkütmüyor.

Senin de gözün arkada kalmasın Sevgili Okur.

Velhamdulillahi Rabbil alemin.. 

/Merdümgiriz

24 Ağustos 2020 Pazartesi

Kariyere Dair -9- PANDEMİ KARİYERİ


Bir acil hekimi olarak kariyerime devam ettiğim şu pandemi günlerinde ruh sağlığımızı nasıl korumamız gerekir konulu bir yazı yazmak istedim. Hadi başlayalım o zaman, vakit nakittir diyerek zaman kaybetmeden. 

Malum zor dönemlerden geçiyoruz. Salgın hastalığı ağır atlatanlar, atlatamayanlar, önlemlere uymaya çalışanlar, her türlü önleme uymasına rağmen bir şekilde hastalığa yakalananlar ve sadece işini yapmak uğruna canını ve ailesini feda eden bizler... Zor günler, çok zor günler gerçekten yaşadıklarımız. 

Başımdan geçen bir olayı ve bana hissettirdiklerini sizinle paylaşmak istiyorum; geçen gün yoğun bakımda Covid-19 entübe(solunumu suni yardım ile sağlanan) hastamıza mavi kod verildi (yani acil yardım gerektiren hasta için sorumlu ekip toplu bir anonsla çağırıldı) ve koştuk acaba yaşama tutunmasına vesile olur muyuz diye... Giydik tulumları, taktık siperlerimizi, koşuyoruz yoğun bakıma doğru! Hemşire arkadaşlar kan almaya çalışırken eline batan iğneler mi desek bizim hasta ile burun buruna yaptığımız muayene, göğüs masajı ve oksijen desteği mi desek... Küçücük odada bir canı kurtarmak için herkes var gücüyle uğraşıyordu. Bir andan hastamı ambularken (kabaca 'aletle solunumuna yardım ederken') bir yandan çevremi gözlemleme fırsatım oldu. Hasta başında göğüs masajı yapan bir diğer doktor beyin alnından akan terlerin siperliğini nasıl da buğulandırdığına şahit oldum. Bir yandan hemşire arkadaş eline iğne batırmış ama umrunda mı? Tedaviye devam ediyordu. O an içimden tarifi imkansız duygular geçti. Ve hastanın kalbi yaşama yeniden tutundu, yani hastamız geri döndü. Mutlulukla acil servise doğru yola koyulduk hemşiremle. Tabii ele batan iğneden ötürü covid, hepatit ve diğer bulaşıcı hastalıklarla burun buruna gelmesi söz konusu... Bütün bunlar içimizi kemirmiyor değildi. Evdeki yaşlı anneme, babama, küçük kızıma bulaştırır mıyım? Cevabı bizce muamma  olan sorular... 

Tabi bu yoğun stresin bedendeki ve ruhtaki etkilerini silmek lazım ki normal yaşantımıza devam edebilelim. Nasıl olacak peki? Ben, başta güzel bir abdest alırım hastaneden gelince. Vücudumdaki kirler nasıl akıyorsa abdestle, hastalıkların da öyle akacağına inanarak alırım abdestimi. Ruhumu dinlendiren en büyük nimetin namaz olduğuna inanırım, her nimetin şükrü kendi cinsindendir diye sağlığımın şükrünü namazla yapmaya çalışırım. Kur'an dinlemelerimi bu dönemde biraz daha artırdım çünkü ayetlerin mucizevi şekilde şifa verdiğine inanırım. Yirmi dakika sevdiğim bir kitaptan okuma yapar, birkaç satır dahi olsa yazı yazar, sevdiğim arkadaşlarımla hasbihâl eder; günümü doldururum. Acil gibi riskli ortamda çalıştığım için 'yarın sağlığımı kaybeder miyim' korkusuyla her anımı daha çok şükürle daha dolu dolu geçirir oldum. Bu pandemi günleri sanırım bize çok şey öğretti ve öğretmeye devam ediyor. Aslında ne kadar çok nimet verilmiş ama biz hiç fark etmeden, değer bilmeden yaşıyormuşuz... Ruhumuzun ve bedenimizin huzuru, şifası bize çok yakınmış. Bir dua kadar, bir namaz kadar, bir ayet kadar, bir dostun hatırını almak kadar... Şifa ile kalmanız duasıyla...

/Sükût-u Vaveyla

22 Ağustos 2020 Cumartesi

Kariyere Dair -8- DÜŞÜNMEK YETER Mİ?

  

 

Hislerimin tercüman olduğu düşüncelerim oldu sık sık. Geceleri uyutmayan. Evet, düşüncelerime hislerim tercüman oldu. Çünkü yapım hislerimin rehberliğine güveniyordu, zihnim de bu yola başvurdu.

 Hep bir şeyler yapmak istedim. Ne olursa. Çocukları sevindirecek, insanların haklarını koruyacak, birilerinin şükrüne vesile olacak şeyler. Bir başkasının gözünde kahraman olmak belki. Düşüncelerim sınır tanımıyor, her meseleye el atıyordu. Her şey hakkında fikrim vardı. Zihnim doluyordu ve ben onu hakkıyla boşaltacak icraatler yapmakta yetersizdim. Tıp okuyor, kendimi yetiştirmek için belli belirsiz girişimlerde bulunuyordum aslında ama yetmiyordu. Zira hiçbir şeyi değiştiremiyordum. Hâlâ kadınlar ölüyordu, hâlâ peçete satan çocuklar vardı, Kudüs’ün boynu hâlen büküktü, ben hâlen düşünüyordum. “Öyle yapmalı, doğrusu bu” diye biten onlarca cümlem vardı, insanı uyutmazdı. Hislerim tercüman olmak istedi zihnime. Sonrası çok klasik; göz yaşları, arkası hüzün dolu gülümsemeler ve bir takım huzursuzluklar...

 Önü alınamaz bir süreç değildi. Ama almadım. Çünkü önünü alabileceğimi sadece düşündüm. Çünkü düşünmek çok güzeldi; icraat olmadan hiçbir şeydi. Benim düşüncelerim bir hiçte kaldı. Hislerimin tercümesi daha da ağırlaştı. Bu süreç gerçek bir çöküşe gidiyordu.

 Sonra Allah’ın merhametine mazhar oldum, hayatımın yönetimini ele almak üzere bir yola çıktım. Yolum artık beşerin taklidinden öteydi. Artık Hak ile terbiye olmuş, ahlakı Kur’an olan Resulün yolu idi. En azından o yola çıkmak benim tüm kariyerimdi.

 Kariyer dediğiniz, sadece akademik başarı değildir benim fikrimce. Sadece kitap okumayı ve entelektüel birikimi de temsil etmez. Bu saydıklarımın toplamı da tam olarak kariyeri tanımlayamaz. Kariyer; sana verilmiş vakit nimetini elinde biriktirdiğin her türlü bilgi, ilim, fikir, ideoloji, beceri, gözlem ve bakış açısıyla yoğurmaktır. Elinde biriktirdiklerinin niteliği kariyerini mayalar. Ne kadar sağlam bir mayan olursa o kadar geniş ufuklu bir hayatın olur. Ve hayat işte tam o anda, senin kariyerindir. Ne eksik ne fazla.

Demem odur ki, düşünceler sadece birilerine aktarmak için değil, kendimize aksettirip de hayatımızı şekillendirmemiz için var olmalı. Düşündüğün kadar değil, onu yaşadığın kadar varsın.

 Neyi barındırırsa barındırsın, kariyerinizin iki cihan afiyeti vermesi dileğimle, bir sonraki yazıda görüşmek üzere. Var olun.

 

/Verâ

21 Ağustos 2020 Cuma

Kariyere Dair -7- BU SEVDALAR BOŞUNA LEY

 

BU SEVDALAR BOŞUNA LEY                                                                                                         11.08.2020

 Gözümün aydınlığı, yoldaşım Ginkgo’m,

  Yazmayalı epey oldu nasılsın, iyi misin? Sana anlatacaklarım birikti ama kaleme dökmek ağır geliyor. Yazmayı değil seninle çay içerken anlatmayı isterdim. Neyse artık gelince telafi ederiz. Ginkgo ben büyüyorum. Bazen yavaş bazen çok hızlı. Oysa daha dün dondurma yerken üstüme döktüğüm için kızıyordun. Büyüyorum dedikten sonra :“Hanımefendi, kariyerini nasıl planlıyorsun?” dediğini duyar gibiyim. Planlar üzerinde çıkmaza girip ülkenin durumunu bahane ettiğimde, hep arka planda bu sevdalar boşuna ley türküsü çalar benim için. Biliyorsun geleceğim üzerinde en çok otogarda,havaalanında ya da hastanelerde düşünürüm. Kendimle en çok baş başa kaldığım yerler burası... Kaderinde gurbetten pay düşenlerin meskenidir otogarlar... Tamam tamam, beylik cümleler kurmayı bırakıyorum çünkü hep iddiamızdan vurulmaktan korkuyorum. Neden mi buralarda karar veriyorum çünkü tam da buralarda idealistliğin ve realistliğin arasındayım. Benim gibiler için bu önemli. 

Ailem benim daha çok serbest eczacı olmamı istiyor yani eczane açmamı... Ginkgo eczanede en çok sevdiğim şey her türlü hasta ile doğrudan iletişimde bulunup onlara yardımcı olmaktır. Ne tuhaf değil mi? Bir zamanlar cahilce esnaflık  mı yapacağım ben diye düşünüyordum. Sonra gördüm ki o insanlar meslek ve danışmanlık bedelini bile almıyor. Staj yaptıktan sonra ne kadar yanıldığımı gördüm. Aradığım buydu, insana dokunmak! Hasta bana gelene kadar yoruluyordu ve yanımda bir nebze nefes alıyordu. Bol bol uçucu yağ kokan ve aromaterapi reçetelerini hazırladığım eczanemi hayal edince mutlu oluyorum. Korkuyorum ve endişeliyim Ginkgo... Beyaz önlüğün hakkını verir miyim sence? Bir eczane yükümlüğünü taşıyabilir miyim?

  Ginkgo mesleğime dair en çok beni heyecanlandıran farmakoloji. Özellikle psikofarmakoloji ve bitkilerin dünyası. Bunun için önümde iki seçenek var: biri akademi diğeri EUS (Eczacılıkta Uzmanlık Sınavı). Marmara Eczacılık Fakültesi'nin harika bir farmakoloji  kürsüsünün olması bunda etkili tabi. Neden bilmiyorum ama ilacın vücudun işleyişinden ziyade, duygu durumu üzerinde etkisi hep daha karmaşık ve ilginç gelir bana. İnsan vücudunu Yaradan ne muazzam yaratmış. EUS zorlu bir serüven ama niyet edersek neden olmasın. Her zaman gibi hep taze umutlarım var. Hele de bu umutları sana beyaz haberlerle sunmayı çok severim. Ginkgo; umudun altını çaba, sabır ve disiplin doldurmayınca umut darağacı da olabiliyor. Rabbim hep bir hayal uğruna çabalamayı nasip etsin. Ginkgo, akademiye bazen kurtlar sofrası gibi bakıyorum. Gülme ama napayım, öyle geliyor işte. Hakkı tavsiye eden bir hoca gördüğümüzde çok şaşırmadık mı?! Ben de öyle olabilir miyim? 

Bu yolda attığım bir adım da ALES’e girmek oldu. Henüz sonuçlar açıklanmadı, dualarını beklerim. İmanla bilim yolunda yürümeyi nasip etsin Rabbim. Ginkgo daha çok planım var ama bu yolda enerjim de bitmiyor değil. Seni daha çok meslek planları ile yormayayım, her an bambaşka bir yola baş koyabilirim, bunu biliyoruz. Yorulduğumda ilk bastığım tableti göster, ilk kremimim dokusunu ve güzel bir seçenek sunduğum hastalarımı hatırlat olur mu?

Ginkgo şimdi hayat planlarımız arasında bir evlilik yolu yok ve şu an ailemize dair sorumluluklarımızda daha az. Haliyle planlar daha esnek. Bana göre evlilik de bir nevi kariyer planı. Özellikle anne olmak tüm planları değiştirir benim gözümde... Ginkgo, konu üzerinde daha da konuşmak istemiyorum. Rabbim her türlü yolda rızasında yürümeyi ve güzel bir çalışma ortamı nasip eylesin. Yaradan sağlık, çalışma azmi ve iman versin. Ne hayaller kurduk sonra da yıkıp sil baştan yeniden kurduk. Hayatta her şey olur. Seni çok seviyorum ve kendine dikkat et. Benden selam söyle Üsküdar’a …

 /Katre-i Baran

19 Ağustos 2020 Çarşamba

Kariyere Dair -6- BİR ZAMANLAR HEPSİ HAYALDİ




Çıktık bir yola. Dönüşü yok. Bize düşer o yolu tamamlamak. Peki önemli olan sadece o yolda yol almak, onu tamamlamak mı? Yoksa her ne iş yapıyorsa onun hakkını vermek mi? Yaptığımız işin hakkını verenlerden olmak. Değil mi dostlar.

Önceki yazılarımdan belki biliyorsunuz beni. Tıp okuyorum, 22 yaşındayım. Şimdiki yazımız da geleceğe dair planlarımız, hedeflerimiz ile alakalı. Yazımın başlığında yazdığı gibi bir zamanlar hepsi hayaldi, hakkımda en hayırlı olacak şekilde gerçek olurlar inşaAllah.

Öncelikle mesleki hayatıma dair hayallerimden, hedeflerimden bahsedeyim. Tıp okumama rağmen ilaçlarla aramın iyi olduğu söylenemez. :) Zaten üniversiteye geçmeden önce de çok ilaç kullanan biri değildim. Son raddeye geldiysem içerdim. Benim hayatımda büyük değişikleri vesile olan Aidin Salih hanımefendinin kitabı Gerçek Tıp'tır. Açıkçası ilk okuduğumda hakiki anlamda sağlıklı olmadığımızı anladım. Tamam hepimiz hastalık hastası değiliz. Ama bedenimizin, beynimizin hakkını verdiğimiz de söylenemez. Her yediğiniz yemekten sonra büyük abdeste çıkıyor musunuz veya yemek sonrası kendinizi rahat hissediyor musunuz? 4-5 saatlik uykudan sonra kendinizi dinç hissediyor musunuz? Uyandığınızda ağzınızdaki tat güzel mi? Vücudunuzun kokusu güzel mi? Vücudunuz esnek mi, ayak baş parmağınız ile alnınıza dokunabiliyor musunuz? Dizleriniz üzerinde veya bağdaş kurarak istediğiniz kadar oturabiliyor musunuz? Rüyalarınızda koku,tat, renk algılayabiliyor musunuz? Tüm bu sorulara cevabınız evet ise sağlığınızın yerinde olduğu söylenebilir diyor Aidin hanım. Acaba ne kadarına evet diyebiliyoruz? Kapasitemizin çok altında yaşıyoruz. Kitapta aynı zamanda iyileşen hastaların hikayeleri de vardı. Beni en çok onlar etkilemişti. Gerçekten çok kötü vakalar vardı. Ve elhamdülillah iyileşmişlerdi. Kronik hastalıklar olarak bildiklerimiz aslında kronikleşmeden iyileşebiliyordu. Bu hakikat beni çok etkiledi. 

3 senedir İstanbul'da Sağlık Bakanlığının düzenlediği Uluslararası Geleneksel Tıp Kongresi var. Bu sene Covid-19 pandemisi nedeniyle yapılamadı. Geçen sene gitme fırsatım olmuştu elhamdülillah. Ve inanır mısınız dünyada geleneksel tıpla ilgili bir sürü ciddi çalışmalar yapılıyormuş. Ve ülkemizde de artık ciddi çalışmalar başlamış. Gerçekten bir haber kalmışız dünyadan da geleneksel tıp adam öldürdü diye haber başlıklar atmışız. Canı veren de alan da Allah. Vakti gelince hiçbir uzmanlık alanı ölümün önüne geçemez. Tıpçılara ölümle ilgili fakültede ayrı bir ders vermek belki de çok iyi olacaktır. Ölüme bakış açımız problemli..  İnşaAllah günün birinde tüm bakış açılarımız Allah'ın razı olduğu şekilde biçimlenir.

Hâl böyleyken ben geleneksel tıbba bayağı gönlümü kaptırdım. İnşaAllah ilerde TUS'ta uzmanlık olarak ayrı bir bölüm açarlar. Şu anda bildiğim kadarıyla dahiliyenin yan dalı olarak fitoterapi var. Bitkiler ile tedavi... Bilmiyorum hangi uzmanlığı seçerim. Zaman içinde açılan başka bir alana da geçebilirim. Ama tek bildiğim geleneksel tıpta profesyonel bir şekilde ilerlemek istediğim. 

Bu konuyla alakalı açıklamak istediğim başka bir önemli nokta var. İlaçlara çok karamsar bakıyordum. Ama işin fıkhını öğrenince bakış açım değişti. Maalesef ilaçlarda haram maddeler olabiliyor. İlaç prospektüsüne bakın, bazılarının içindekiler kısmında etil alkol yazısını görebilirsiniz. E biz biliyoruz ki haramla hakiki tedavi olmaz. Hekimler olarak da hangi ilacın içinde haram madde var bilip aynı etkide içinde haram madde olmayan ilacı hastalarımıza tavsiye etmemiz gerekiyor. Peki haram madde de olsa içinde yaşaması için elzem, almazsa ciddi problemler yaşayacak ve başka da tedavi yöntemi bilinmiyorsa, ulaşılamıyorsa şimdilik napcaz? İşte o nokta şer'en izin var. İlacı içebilir. Tamam izin var. Fakat biz biliyoruz ki Allahın Resulü, Allah'ın şifasını indirmediği hiçbir hastalık olmadığını, haram ile tedavi olunmadığını bize söylüyor. Bir tek yaşlılık ve ölümün çaresi yok. Bu noktada görev hekimlere düşüyor. Helal tedavi yöntemlerini ortaya çıkarmak veya yeni yöntemler bulmak. Bu yazıları okuyan hekim arkadaşlarım, çok ciddi bir sorumluluk var üzerimizde. Allah mesleğinin hakkını verenlerden eylesin bizleri.Velhasıl işin fıkhını öğrenince ilaçlara karşı çok katı olan tutumum değişti. O yüzden güzel insanlar, siz de ilaçlara mesafeliyseniz silip atmayın onları. Onlara ihtiyacı olan insanlar var. Kullanmak zorunda olanlara da biliyorsanız eğer işin ehli başka doktorlara yönlendirebilirsiniz. Ama ilaca karşı onları doldurup yanlış şeyler yapmaya da sebep olmayalım.
 
Bu konu hakkında son nokta: herkes kendi tedavi yöntemini seçebilir. Adam ilaçla tedavi olmak istiyorsa zorla akupunktur yapamayız. E hacamatla da tedavi olmak istiyorsa da ona o yolları açmalıyız. Hastanelerimiz çok amaçlı olmalı. :) Geleneksel tıp ile modern tıp beraber olmalı. Hasta neyi isterse onu seçebilmeli. 'Hastane' kavramını da değiştirelim hatta. Şifahane olsun. Şifa bulunan yer olsun. Hastaların toplandığı yer olmasın. 

Peki geleceğe dair başka hedeflerim neler? İtiraf etmek gerekirse bu yazı vesilesi ile hekimlik dışında başka bir konuda çok net bir hedefim olmadığını fark ettim. Düşününce tüm insanlar faydalı bir hekim olmak, ilimle insanlığa hizmet etmek, Allah'ın razı olduğu bir tebliğci olmak, iyi bir anne olmak, fakir insanlara maddi destek sağlamak, iyiliği güzelliği yaymak gibi ifade edebileceğim genel hedeflerim var. 
A bir de şu an aklıma geldi iyi bir aile için katıldığım bir grup var: Anneler Okuyor. Belki Instagramdan biliyorsunuzdur. Bu gruba dahil olmayı tavsiye ederim herkese. :) Biz kocaman bir aile olduk. Annelik, iyi bir eş ve iyi bir insan olma adına bizim için seçilmiş çok değerli kitaplar okuyoruz elhamdülillah. Her ay da kitabın tahlili oluyor. Kendi adıma konuşacak olursam, bir şeyi yapmak zorunda olmasam çok uzun soluklu bir iş yapmak pek kolay olmuyor. O yüzden gruplara katılmak benim için çok faydalı oluyor. Bunun dışında da okuldaki arkadaşlar ile kitap okuma alışkanlığını yerleştirme adına da bir grup kurduk. Belirlediğimiz kitaptan her gün dört sayfa okumak hedefimiz. 
Az gibi görmeyin. O az olanlar devamlı olursa çok oluyor. :) Biz bu şekilde bir ilmihal, bir Kur'an meali bitirdik elhamdülillah. Şimdi de hadis kitabı okuyoruz. Kitap okumayı oturtamamış veya dini bir kitabı sürekli okumakta zorlanan arkadaşlara tavsiyemdir, çok güzel oluyor. İnsan aynı zamanda unutan bir varlık olduğu için her gün okuma ile de hatırlatmalar yapıp İslam ile bağını bu kanal vesilesi ile de perçinlemiş oluyor.

Başka başka... Belki yetimhaneyle ilgili ilerde bir proje yapabilirim. Dediğim gibi bayağı genel hedeflerim var, bunu özele indirgeyip projeler üretmem gerek ki ona göre şimdiden hayatımı şekillendireyim.

Son olarak tarih okumaları da yapmak istiyorum. İnsan kendini bilmeyince aynı hatalara düşüp duruyor. Tarihi ile barışık olmayan insanlar da çok güzel zihnimizi bulandırabiliyor söylemleri ile. O yüzden her insan tarihini çok güzel bir şekilde bilmeli. Anneler, babalar, anne adayları, baba adayları önce siz tarihinizi çok iyi bilmelisiniz sonra da evlatlarınıza öğretmelisiniz. Sizin küçük yaşta sevgiyle verdiğiniz o bilgiler çocukta özleşecek, inşaAllah kendini bilen, tarihini bilen, fesatçılar fırsat vermeyen çocuklar yetişecek. Ellerinizdeki fidan hükmündeki çocuklarınıza çok iyi bakın olur mu? Dünya nefessiz kaldı, oksijene çok ihtiyacı var. 

Yazımı bitirmeden önce sizden dua istesem olur mu? Kitap okumayı hâlâ yerleştirebilmiş değilim. Tarih okumalarına da başlamak istiyorum. Ve öğrendiğim ilimlerle Allah'ın razı olduğu şekilde, ihlasla amel etmek istiyorum. Rabbim bu yazıyı okuyan herkese bunları ihsan etsin. Okuyamasa da canı gönülden isteyenlere ihsan etsin. :) Bana da dua ederseniz çok sevinirim. Sırtımız kuvvetli, yolumuz açık olsun. 

/Müberra

18 Ağustos 2020 Salı

Kariyere Dair -5 - KARİYER HUKUKU


Selamün aleyküm Hekimelik Yolu Okurları,

İsmiyle müsemma bu kardeşiniz çıktığı yolu, hayallerini anlatacak sizlere biiznillah. Seneler önce ne olacaksın sorusuna her zaman öğretmen olacağım cevabı verirdim. Ta ki lisenin son yıllarına doğru, kalbimin bir masuma yeterli tahammülü gösteremeyeceğini anlayana kadar... Anladığım gün içten bir telaş sardı beni. Bu eğitim yolunu amaçsız yürüyemezdim. Düşündüm, günlerce hatta haftalarca düşündüm. Kendimi tanımaya çalıştım. Ve sonra fark ettim ki adaletsizliğe hiçbir zaman susmayan, hakkı yenilince uyuyamayan biriydim ben. Bismillah dedim ve karar verdim, ben adaletin tuğla tuğla inşasında yer almalıydım. Adaletsizliğin karşısında çırpınmalıydım. Güçlünün değil, hakkın haklının yanında olmak beni mutlu ederdi. Nahif biri olmuştum hep ama en büyük incelik de hakkı teslim etmek değil miydi? 

Yıllar yılları takip etti, ardı sıra bir gün bileklerimin İstanbul Hukuk Fakültesi sıralarında olduğunu fark ettim. Olmuştu, gelmiştim hayallerimin başkentine. İmtihanlar gelip çatınca, geçici olan bu hayattan gelip geçerken ben de yaşama dokunmalıyım dedim. Yetişmeli, yetiştirmeliydim. 

Bir çok soru aldım: "Hukuk bir kadın için uygun mu, karar ya da savunma mercinde görev almak senin için zor olmaz mı? Bu bölüm dinimizi yaşatırken ve anlatırken seni zorlamaz mı?" Tüm bunlara uzun uzadıya verilecek cevaplar var elbette. Bu yola girmek isteyenler, farklı ama sahih, güvenilir kaynaklardan araştırma yapacaktır. Zira ben de öyle yaptım. Havalı diye girmediğim bu fakülteden, sırf havalı diye hakim savcı isteği duyarak çıkmadım. Söylemeyi unuttum sanırım. En büyük hedefim Allah'ın izniyle hakim/savcı olmak...

Bu hayalleri kurarken hep şunu düşündüm, bir gün bir uyuşturucu tacirini yargılamak nasip olabilir bana. O gün o dosyada geçen isimlerin yalnızca isim değil bir yaşam, can, emanet olduğu bilincinde olmalıyım. Belki o sabah benim verdiğim karar neticesinde bir insan AMATEM'de tedavi görmekten kurtulacak. Bir baba yuvasına helal lokma götürmeye devam edecek...

Demem o ki, belki tüm dünya için adaleti tesis edemeyeceğim. Ama her insan bir dünya ise birçok dünyaya dokunmuş olacağım. Şu an derslerimi çalışırken de bunu hatırlatıyorum kendime. Bir tek insanın bile gece rahat uyuyabilmesine vesile olacaksam ben, gerekirse sabaha kadar çalışmalıyım. Hakkı yenilmiş bir mazlumun nefesi olacaksam, haksızın ensesindeki korku olacaksam ben, aylarımı hatta yıllarımı vermeliyim bunları öğrenirken. Öyle ya insanın en çok içini yakan şey haksızlığa uğrayıp da intikamının yerde kalışıdır. Yarın her birimizin hakkına tecavüz edilebilme ihtimaliyle rahat yaşamak mümkün değilken bizi rahatlatan şey adaletin varlığına duyduğumuz inançtır. 

Sonunu nasıl ve nereye bağlayacağımı bilmediğim bu kısa yazıda anlatacağım çok şey var aslında ama meramımın bu kadarını anlatabildim. İnşallah bu yolda yürümeye heves etmiş kardeşlerime az da olsa bir ışık tutabilirim. Ve inşallah hukuka, kanunlara, etik ve ahlaki ilkelere, en önemlisi Rahmanın rızasına uygun yaşarız. Şimdilik bu kadar.

/Alem-i Batın


16 Ağustos 2020 Pazar

Kariyere Dair -4- HAYALLER - HAYATLAR


Sevgili Okurum,

Bu dönem de geleceğe dair niyetlerimiz üzerine yazalım dedik. Bunu yazarken şöyle bir geçmişe dönüp baktım. İlkokul öğretmenim Asuman Yalçın'ın verdiği meslek ödevi hala gözümün önünde... İngilizce öğretmeni ya da avukat olmak istediğimi yazmıştım. Bir de doktor. Onu neden yazdığımı da unutmuyorum: En güzel mesleğin bu olduğuna dair genelgeçer bir yargı olduğunu hissediyordum o yaşımda. Formaliteden yazmıştım velhasıl. 

Ortaokulda bir meslekten ziyade güzel bir liseye girmekti amacım. O yüzden meslek adına çok atıp tuttuğumu hatırlamıyorum. Ancak lisede kararım o kadar netti ki: genetik mühendisliği. Bunda evrim teorisinin çok büyük payı vardı. Bilim insanlarına göre yaratılışın başlangıcına inmek, moleküler düzeye inmekle mümkündü. Ve bu alanda çok yanlış hükümleri vardı. "Bunu düzeltmek gerek." diye düşünürdüm hep. Bu motivasyonla çalışırdım.

Gelgelelim Sevgili Okurum. Allah'ın inayetiyle Tıp Fakültesi 5. sınıfa geldik. Neden girizgahı uzun tuttuğumu bu cümlede anlamışsınızdır umarım. Yani neler yaşayacağını bilemiyor insan. Evet, niyet ediyor, azmediyor, bu yolda emek harcıyor. Ama şu gerçeği motto yapabilmek o kadar rahatlatıcı ki: Ben bilmem. Bilemem. O zaman da bilemedim, şimdi de bilemiyorum. Ha yine var mı niyetim. Var tabii. Belki asla gerçekleşmeyecek. Belki şıp diye önüme gelecek. Bilemem. Önemli olan kendine "Neden bu yoldasın?" dediğinde makul ve kamil bir cevap verebilmek. Asla zararlı çıkmayacağım bir yola baş koymuş olmak. Yolun sonunu görür müsün? Emeline nail olur musun? Bilemem. Ama senin sorumluluğun sonu kaygı etmek değil.
Evet, kaygı! Kariyer, gelecek diyince akla gelen ve diğer kavramları sollayan "kaygı". Ah ne yargılar yanılgılar içindeyiz Sevgili Okur. Bir bilsek... Az güler çok ağlardık.

"E bu konuyu yazalım diye sen ortaya attın! Bilemem diyip duracaksan ne anlamı var. :)"demeyin lütfen. Sonuca varmak mı amacımız illa? Beraber düşündük, fena mı oldu? :)

Yine de çok ısrar ediyorsanız söyleyeyim. :) Eğitim hayatıma cerrah olarak devam etmek niyetim. Yine bu alanda eksiklikler olduğunu düşündüğümden... Sınırlı tecrübem, az biraz akıl yürütmemle vardım bu kanıya. Ama Bir'i var, geçmişten, şu andan ve gelecekten haberdar. Ve benim önümü görmesi O'na hiç zor gelmez. Ve ben O'na sığınır, O'nun -tabiri caizse- bilgeliğini kabul edersem şu pırpır çarpan kalbim sükunet bulacak. Evet, arzularımız, hırslarımız, tecrübelerimiz var. İrade sahibiyiz. Peki kendi irademizle, irademizi yine O'na satsak? Bana çok karlı bir ticaret olduğunu Söyleyen var. Güvenin, sağlam bir Kaynak. 

Bunları neden yazdım yine? İstemek serbest. İstediği için çabalamak ise hakiki bir niyetin azığı. Ama istediğine erişememek... İnsanı ister istemez üzen bir şey, bilirim. Ama sonuçla ilgilenmememiz gerektiğini ve ta en başından yani bir şeyi arzu etme aşamasından itibaren, olsa da olur olmasa da olur, eyvallah diyebilmenin hafifliğini düşünün istedim.

Farklı bir şeyden daha bahsetmek istiyorum. Bir şeye niyet etmeden önce kendinizi iyi tanıyın. Ve lütfen önceliklerinizi, kırmızı çizgilerinizi iyi belirleyin. Bunları feda etmemeye gayret edin. Çünkü yol zor, zemin kaygan. Yolun sonunda kendini kaybetmek de var. Yol boyunca kibre kapılmak da var. O hissi bilirsin, sen seni çok iyi bilirsin. İşte orda bi' dur. Kendini bil. Sen bir hiçtin. Hiç. Ve böbürlendiğin her ne varsa bir hiç olması hiç de zor değil. Ne varsa elinde O verdi, sahibi O ve O'na iade edilecek. 

Çok mu ileri gittim Sevgili Okur? Beraber gittik, satırlarla nazarın buluştu, zihninde farklı farklı düşünceler uçuştu. Beraber düşündük, sırf bana kesme faturayı. :)

Ah... ki ne ah
yoruldu herkesler, kapandı ışıklar, çekildi perdeler
Bazısı kendiyle baş başa kalmaya korktu
bazısı kendiyle barışmaya koyuldu
Ne çok benziyoruz aslında
benim ayakkabılar gün gelir sana olur, ne malum
malum mu ömrünün hangi deminde olduğun
yüzyıl yaşayacaksın belki, kınadıklarını bulduğun
Kızma lafıma, alınma da
ben sadece istedim ki 
biraz olsun beni anla
Ve güven O'na.



  



 


15 Ağustos 2020 Cumartesi

Kariyere Dair -3- CANIM BENİM, CANIM BENİM!


Selamün aleyküm saygı değer Hekimelik Yolu okuyucuları ;

Halinizin vaktinizin yerinde olmasını ümit ediyorum. Rabbimden güzellikler diliyorum hepimizin adına.

Sizinle hayaller alemine ufak bir yolculuğa çıkalım. Hayal edelim ki karşımızda hiç tanımadığımız birisi duruyor. Bize alengirli bir şişe içerisinde, fokurtuları yeni dinmiş bir iksir uzatıyor. Bu iksiri içersen diye başlıyor ve vaatlerini sıralıyor; ilk vaadi insanların zihinlerini inşa edebilmemiz olsun.

İkincisi hep genç kalacak olmamız olabilir. Diğeri hayat enerjimizin sürekliliği olsun. Vaatleri çoğaltabiliriz. Biliyoruz ki gerçek hayatta asla böyle bir iksirle karşılaşmayacağız. Ama  hayatta öyle bir müessese var ki bize bu özellikleri az ya da çok ama muhakkak kazandıracak. Bu kutsal müessese "Öğretmenlik"tir. 

Zihinler inşa edebileceğiz çünkü gençlik bizim elimizdedir. Hep genç kalacağız çünkü ruhumuz hep gençlerledir. Berrak zihinler, sevgi dolu yürekler, dikkatini üzerimize kenetlemiş ışıl ışıl bakışlar bizimleyken hayat enerjimizin de tükenmesi söz konusu olamayacaktır. 

Ben de bu güzelliklerden nasiplenmek, öğretmenler kervanına katılmak için niyetimi aldım. Bundan üç sene kadar önce Eğitim Fakültesine "İlköğretim Matematik Öğretmeni" adayı olarak girdim. 

Şimdi ise son sınıfa henüz geçmiş bir öğretmen adayı olarak tecrübelerimi ve geleceğe dair (inşallah) planlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. 

Fakülteye başladığımda ne bölümün ne öğretmenliğin güzelliğinin farkında değildim. Farkındalığım özel ders verme sürecim ile başlamış oldu diyebilirim. Öğretmenden çok abla olarak yaklaşmış olsam da öğrencilerime; birinin hayatına bir şey katmanın, gözlerindeki ışıltının sebebi olmanın tadı gerçekten çok başkaymış bunu anladım. Üç sene içerisinde farklı farklı yaş gruplarından öğrencilerim oldu; her yaş grubunun farklı bir özelliği var. Bu özelliklerin farkına varıp dersi buna göre anlatmalı, öğrencilerin özelliklerini dikkate almalıyız. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var derler, o stili doğru seçmek belki de meselenin en önemli kısmını oluşturuyor. Ama mesele sadece ders anlatmaktan ve ders anlatma stilinden ibaret değil, öğretmen öğrenci için bir duruş, bir görüş ve bir hayatı temsil ediyor. Öğrenci için (özellikle ilköğretim düzeyi)  alınacak bir rol modelsiniz. Fenni ilimler ve sosyal ilimler bu noktada iç içe geçiyor ve öğretmenin her anlamda donanımlı bir birey olması gerekiyor. Burada Doğan Cüceloğlu'na atıfta bulunarak öğretmen olmak hakikaten bir cana dokunmak, hatta "cana dokunma sanatı" desem yanlış olmaz. 

Tecrübelerimi genel itibariyle özetlemeye çalıştım. Bu yazıyı yazmak için beni güdüleyen esas kısma geçmek istiyorum: öğretmenliğe son viraj olan KPSS süreci ( Burada şuna açıklık getirmekte fayda var, KPSS sınavından alacağımız iyi puan bize devlet tarafından iş imkanı sunuyor lakin geçim için tek yol bu değil. Benim öncelikli hedefim KPSS olsa da herkesin hedefi nerede bulunmak istediğine göre değişebilir.) senelerdir beni oldukça ürküten bir sınavdı. Hayatımla ilgili neredeyse tüm kararlar buna bağlıydı. KPSS benim için bir düğümdü ve ben ancak bu düğümü çözersem istediklerimi elde edecek ve mutlu olacaktım. Belki ömrümün en güzel yıllarından birini bu hissin gölgesinde yaşayacaktım. Covid-19 bizler için bir müsibet oldu fakat biz elimizdeki en büyük nimetin yani zamanın kıymetini daha iyi kavramış olduk. Sanıyorum ben de bu fırsat ile zihin dünyamı değiştirmeye başladım. Belki sınava girmek dahi nasip olmayacak, belki sınav benim için hayırlı bir başlangıç olmayacak. Bu yüzden elimden geldiğince çalışmaya niyet edip; hayırlısını Allah'tan istemeyi kendime daha sık telkin ediyorum. “Hiç ölmeyecek gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış” hadis-i şerifi ışığında kendime yol haritası çizip, dünya ve ahiret dengemi korumayı gaye edineceğim. Yani sınav stresini hayatımın odağından çıkarıp bunun yerine gayreti koyacağım. Hayatın ne getireceğini düşünmek yerine elimdeki fırsatları en güzel şekilde değerlendirmeye çalışarak işe başlamalıyım. 


En güzel öğretmen Hz. Muhammed (s.a.v)'in izinden gitmek duasıyla, hayırla kalın.

/Bir Bibliyofil

Hanım Sahabelerimiz Serisi -3- Hz. Ümmü Seleme Bint Ebi Ümeyye (ra)

  DİRAYET TİMSALİ ÜMMÜ SELEME BİNT EBİ ÜMEYYE ( R.A) Hayatından kısaca bahsetmeden önce belirtmek isterim ki sahabe efendilerimizin hayatlar...