31 Ağustos 2020 Pazartesi
KIRK YAŞ DEMECİ
29 Ağustos 2020 Cumartesi
OLUMLULUK SİLÜETİ (Olumlu Bakış Açısı)
Okuduklarımız, yazdıklarımız, çizdiklerimiz, konuştuklarımız ve dinlediklerimiz bizi biz yapan şeylerdir. Uzun zamandır düşüncelerimin içinde kaybolduğum bir dönem içindeydim. Tüm olumsuzluklar sanki tüm benliğimi ele geçirmeye başlamıştı. Bu gidişat daha nereye kadar böyle sürebilird? Bir dur demek gerekiyordu."Mutluluğa açılan kapı, tüm olumluluklardan geçiyordu." diye düşüne dururken, hayatın bize sunduğu durumlar karşısında nasıl bir davranış ve düşünce içinde olmalıyız diye araştırma yapıyordum. Beni içine çeken gülümseme reçetesinin, mutluluğun formülünün olumlu bakış açısına sahip olmanın gerekli olduğu yazı ile karşılaştım.
Hayatın bir ayna olduğuna değinerek başlıyordu yazı. Düşündüm ki insanda insanın aynasıdır, benimle aynı durum içinde olan okurlar da vardır elbet diyerek bu yazıyı sizlerle de paylaşıyorum.
27 Ağustos 2020 Perşembe
Kariyere Dair -11- İÇİMDEKİ ÇOCUKLA EL ELE
Allah'ın
selamı rahmeti ve merhameti bizlerin üzerine olsun.
Bismillah
diyerek başlamak istiyorum yazıma. Zira ne yazacağım, nasıl ilerleyeceğim
konusunda pek bir fikrim yok .İfade etmek istediğim pek çok şey olmasına rağmen
kalemime dökülmesini beklemekten başka çıkar yolum yok. Aylardır izole olma
durumundan sonra yeni normale alıştığımız şu dönemde geleceğe dair pek çok sorgulama ve kaygı da beraberinde
geldi. Her şeyde olduğu gibi bu kaygı ve muhasebenin de azı karar çoğu zarar.
Vakitlice kendimizi sorgulamak ve ilerde şu anki halimize bakınca ne görmek
istediğimizi iyi anlamak gerekiyor.
Zaman zaman yaşadığımız bu varoluşsal sancıların fitillendiği nokta bazen bir olay bazen de bir sualdir. Ama öyle bir sual vardır ki küçük büyük, yaşlı genç dinlemez; hatta kimden geleceği de hiç belli olmaz. Biraz bilmece gibi oldu sanırım :) lafı fazla uzatmadan diyelim. Maruz kaldığımız bu mühim sual: "Büyüyünce ne olacaksın?"dır. Dediklerimin zihninizde yankılandığını ve fotoğraf karesi gibi belli görüntülerin sizi meşgul ettiğini anlamak zor olmasa gerek. Peki ya hala tam olarak cevabını verebildik mi? Hiç sanmam. Çünkü sınır tanımayan, kalıpları olmayan bir sual bu aslında... Yükte hafif pahada ağır cinsten.
Bana gelecek
olursak küçükken bu suale muhatap kılınmış, cevap vermeye hak kazanmışım. Ne
mutlu değil mi? Bir o kadar da insana
değerli hissettiren bir hâl, düşününce... :)
Şimdiki
zamandan geriye doğru gidince küçüklükten bu yana hep doktor olmak istiyordum
diyip sizleri yeni bir varoluş sancısı ile baş başa bırakmak istemiyorum.
Aslolan ise belki de doktor olma gibi bir hayalimin o zamanlar olmadığıydı.
Öğretmenlikle başlayıp -özellikle ana okulu öğretmenliği- basketbolcu olmaya
kadar giden, hayalleri arasında pek bir
bağlantı kuramayacağınız bir kız çocuğu var karşınızda.
Ortaokul hayatında başlayan top sevdası hayallerimin de baş rolüydü -hele ki basketbol-. Şu yaşımda dahi basket oynayanları gördükçe içim gidiyor. :) Tabii gerçek dünyaya dönmek çok uzun sürmedi.
Her neyse. sizlere bahsetmem gereken konu kariyer
planıyken geçmişe ufak bir yolculuk yapmış olduk. Amacım Hekimelik Yolu'nun bir
ferdi olarak hala içimde barınan ve gerçekleşmesi pek mümkün olmayan hayallerimle sizi
tanıştırmak, içimdeki kız çocuğuyla şu anki halimi el ele tutuşturup bir
yolculuğa çıkarırken sizleri de şahit kılmak. Zira bu yolculuğa iki şey eşlik
ediyor: çocuk kalbinin saflığı ve hayatın tecrübelerini fark ettikçe gelen
gerçekçi olma durumu. Liseyi yarıladıktan sonra zihnime 'gerçekçi olabilme' güncellemesi gelmiş olmalı ki artık daha ihtimal dahilinde hayallerim vardı. Tıp düşünmeye başlamıştım. Gittikçe
artan ilgim beni başka şeyler düşünmekten alıkoysa da başaramama ihtimalini de hep göz önünde tutmaya çalıştım. Çünkü benim için yazgı neyse en hayırlısı da oydu. Hoş, kazanmak mevzunun küçük bir kısmıymış. Asıl mesele kazandıktan sonra başlıyormuş. :) Dönem 1'deyken bir doktor bana
tavsiye olarak: "Yol yakınken vazgeç." demişti. Tıpta dönem ilerledikçe aslında
hiçbir şey bilmediğinizi düşünürsünüz ve ben o zaman çok bildiğim için (!) o doktorun biraz
abarttığını düşünmüştüm. Şu an geldiğim noktada her sene ayrı zorlasa da o
doktora çokça hak verdiğim dönemler oldu. Ama işin garibi, zaman geçtikçe değişik bir
şekilde kendine hayran bırakıyor hekim olma duygusu . Her halimize hamdü senalar
olsun.
Sona
yaklaştıkça bittiğini düşünmek isterken TUS gerçeği ile karşı karşıya
kalıyorsunuz ve belki de asıl olay bundan sonra başlıyor. Bu yıl şunu çokça
dile getirmişimdir: Hasta kitlemin çocuk ya da hanımlar olması tercihim olur.
Böyle düşününce pek çok bölüm eleniyor zaten fakat yeni stajlar gördükçe ne
olmak istediğimden çok, ne olmak istemediğime karar vermek daha kolay geldi. :) Bakalım
bu sene hangi stajlar elenecek?
Zihnimdeki
fikir karmaşasını anlamak pek zor değil sanıyorum. Fakat net olduğum bir şey var: (en azından o yolda
niyetimi sabit tutmaya çalıştığım) Seçeceğim uzmanlık, gideceğim yer beni hep
Allah’ın rızasına eriştirsin, yolum hep O'na çıksın ve bu mesleğin
enaniyetinden korunayım. Sizlerin de duasına talibim, zira tek zırhım dua. Bakara
216'da şöyle bir kısım geçer, aşina olduğumuz: "Olur ki (bazen) hoşunuza
gitmeyen bir şey sizin için hayırlı olur ve hoşunuza giden bir şey de sizin
için şer olur. (Hayırlı ve doğru olanı) Allah bilir, siz bilemezsiniz."
/KATRE-MİSAL
25 Ağustos 2020 Salı
Kariyere Dair -10- GÖZÜN ARKADA KALMASIN!
Bismillahirrahmanirrahim
Bu yazıyla geleceğe bir tıp öğrencisinin
penceresinden bakmaya ne dersiniz?
Hadi öyleyse..
Lisedeyken kendime hedefler koyamıyor bazen
hayal kurmakta bile zorluk çekiyordum. İçinde bulunduğum hayatı tefekkür
edemiyordum. İster istemez girdiğim sınav maratonu sanki peşimi
bırakmıyordu. Ya da ben onu bırakamıyordum. Hedefsizce çalıştığım üniversite
sınavı bitmişti. Tıp fakültesi kazandığıma bi taraftan sevinip bi taraftan şaşırırken
uzun bir aradan sonra kendimi düşünürken buldum. Buraya kadar yıllarım geçmişti ama hala net bir hedefim yoktu. Okulu bitirip iyi bir doktor olmak da güzel bir hedefti
ama tüm bunlar bir şeye hizmet etmeli, sadece dünyalık olmamalıydı hedeflerim.
Yoksa hepsi ölümümle birlikte yok olup gidecekti. Bunları düşünürken dünyaya
geliş amacımı hatırladım. Evet artık tek amacım Rabbim in
rızasını kazanabilmekti. O'nun sevdiği kullardan olabilmek için O'nun bana
sunduğu tüm nimetler bu yolda harcanmalıydı. Zaman, gençlik, sağlık, akıl,
ilim, tıp fakültesi ve daha sayamayacağım birçok şey. Ne yaparsam yapayım
hedeflerimin temeli belliydi artık. Her anımı ve geleceğimi O'nun hoşnut
olacağı şekilde doldurmak…
Tüm bunlar için belli başlı birkaç planımdan
bahsedeyim.
Planlara, hedeflere ulaşmak zaman isteyen şeyler gibi görünse de aslında ilk başta şu anımızı planlamakla başlamak gerekiyor. Evet şu an, şimdi. Hatta bu yazıyı okurken. Bu benim geleceğe dair hedefim, şu yaşıma gelince yaparım gibi eylemsiz söylemler (istisnai durumlar hariç) hedefinin gerçekleşmesi için kötü bir başlangıç.
Ben de en başta şu anımı ve günümü planlıyorum. Günlük küçük hedeflerim
var. Mesela Kur'an okumak, kitap okumak, bazı duaları etmek gibi… Minik
adımlarla ilerliyorum aslında bunlar büyük adımların habercisidir inşaAllah..
Bir de Kuran ezberi yapmaya çalışıyorum. Bazen ayda beş altı ayet olsa da…
Bu ise inşaAllah hafızlık hedefim için.(
Buraya da yazayım hem dua niyetine olsun inşaAllah.)
Saliha ve güzel bir biçimde yetişebilmek için
okuduğum kitaplara, birlikte olduğum insanlara, izlediğim videolara
dikkat etmeye çalışıyorum. İnsan tüm bunlardan bir şeyler kapıyor, iyiyi de
kötüyü de doğruyu da yanlışı da... Bir düşünür: " Beş yıl sonra
olacağın insan, bugün okuduğun kitaplara, izlediğin filmlere dizilere, zaman
harcadığın insanlara, tükettiğin gıdalara alışkanlıklarına ve giriştiğin
yazışmalara konuşmalara göre şekillenecek." der. Kendisi beş yıl gibi bir süreden bahsetmiş olsa da biz bunu hayatımızın tamamında düşünmeliyiz. Zira bir Müslüman olarak
ölümü aklımızdan çıkarmamalı ve Efendimiz Aleyhisselam'ın şu sözünü merkezde tutmalıyız: " Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. "
O halde yaşamımızı gözden geçirmeli, düzenlenmeli
ve güzelliklerle doldurmalıyız.
Hedeflerimden bir diğeri de lisans eğitimim bitince uzmanlaşmak. Her ne kadar bu alana karar vermesem de tıbbın tüm alanları çalışmaya değer bence. Her biri birbirinden önemli. Dahiliye, Göz Hastalıkları, Radyoloji... Neredeyse hepsini seviyorum. Ama daha faydalı olacağım bir bölüm olarak düşündüğüm Kadın Doğum hep aklımın bir ucunda... Stajda çok zorlanmış olsam da bu alanda ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
İstediğimiz bölümü kazanmak, sevdiğimiz bir
alanda uzmanlaşmak ve daha birçok şey
bizi düşündürse de tutunacak çok sıkı bir ipimiz var: tevekkül.
Kelime manası olarak işi başkasına ısmarlamak,
kederden uzak olmak anlamlarında. O zaman ben işimi hiçbir şeyi zayi etmeyen
Rabbime ısmarlıyorum, O'na dayanıyor ve güveniyorum. Üzerime düşen vazifeleri
yapıyor ve O'na ısmarlıyorum. Biliyorum ki O kullarına asla zulmedici değildir
(Kaf Suresi 29)
"Karar verdiğin zaman da artık Allah'a
tevekkül et (dayanıp güven). Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever."
(Al-i İmran 159)
Tevekkeltü Alallah (Allah'a tevekkül
ettim) lafzına sıkıca sarılınca ve her şeyin Rabbinin O olduğunu düşününce gözüm arkada
kalmıyor ve gelecek beni ürkütmüyor.
Senin de gözün arkada kalmasın Sevgili Okur.
Velhamdulillahi Rabbil alemin..
/Merdümgiriz
24 Ağustos 2020 Pazartesi
Kariyere Dair -9- PANDEMİ KARİYERİ
Bir acil hekimi olarak kariyerime devam ettiğim şu pandemi günlerinde ruh sağlığımızı nasıl korumamız gerekir konulu bir yazı yazmak istedim. Hadi başlayalım o zaman, vakit nakittir diyerek zaman kaybetmeden.
Malum zor dönemlerden geçiyoruz. Salgın hastalığı ağır atlatanlar, atlatamayanlar, önlemlere uymaya çalışanlar, her türlü önleme uymasına rağmen bir şekilde hastalığa yakalananlar ve sadece işini yapmak uğruna canını ve ailesini feda eden bizler... Zor günler, çok zor günler gerçekten yaşadıklarımız.
Başımdan geçen bir olayı ve bana hissettirdiklerini sizinle paylaşmak istiyorum; geçen gün yoğun bakımda Covid-19 entübe(solunumu suni yardım ile sağlanan) hastamıza mavi kod verildi (yani acil yardım gerektiren hasta için sorumlu ekip toplu bir anonsla çağırıldı) ve koştuk acaba yaşama tutunmasına vesile olur muyuz diye... Giydik tulumları, taktık siperlerimizi, koşuyoruz yoğun bakıma doğru! Hemşire arkadaşlar kan almaya çalışırken eline batan iğneler mi desek bizim hasta ile burun buruna yaptığımız muayene, göğüs masajı ve oksijen desteği mi desek... Küçücük odada bir canı kurtarmak için herkes var gücüyle uğraşıyordu. Bir andan hastamı ambularken (kabaca 'aletle solunumuna yardım ederken') bir yandan çevremi gözlemleme fırsatım oldu. Hasta başında göğüs masajı yapan bir diğer doktor beyin alnından akan terlerin siperliğini nasıl da buğulandırdığına şahit oldum. Bir yandan hemşire arkadaş eline iğne batırmış ama umrunda mı? Tedaviye devam ediyordu. O an içimden tarifi imkansız duygular geçti. Ve hastanın kalbi yaşama yeniden tutundu, yani hastamız geri döndü. Mutlulukla acil servise doğru yola koyulduk hemşiremle. Tabii ele batan iğneden ötürü covid, hepatit ve diğer bulaşıcı hastalıklarla burun buruna gelmesi söz konusu... Bütün bunlar içimizi kemirmiyor değildi. Evdeki yaşlı anneme, babama, küçük kızıma bulaştırır mıyım? Cevabı bizce muamma olan sorular...
Tabi bu yoğun stresin bedendeki ve ruhtaki etkilerini silmek lazım ki normal yaşantımıza devam edebilelim. Nasıl olacak peki? Ben, başta güzel bir abdest alırım hastaneden gelince. Vücudumdaki kirler nasıl akıyorsa abdestle, hastalıkların da öyle akacağına inanarak alırım abdestimi. Ruhumu dinlendiren en büyük nimetin namaz olduğuna inanırım, her nimetin şükrü kendi cinsindendir diye sağlığımın şükrünü namazla yapmaya çalışırım. Kur'an dinlemelerimi bu dönemde biraz daha artırdım çünkü ayetlerin mucizevi şekilde şifa verdiğine inanırım. Yirmi dakika sevdiğim bir kitaptan okuma yapar, birkaç satır dahi olsa yazı yazar, sevdiğim arkadaşlarımla hasbihâl eder; günümü doldururum. Acil gibi riskli ortamda çalıştığım için 'yarın sağlığımı kaybeder miyim' korkusuyla her anımı daha çok şükürle daha dolu dolu geçirir oldum. Bu pandemi günleri sanırım bize çok şey öğretti ve öğretmeye devam ediyor. Aslında ne kadar çok nimet verilmiş ama biz hiç fark etmeden, değer bilmeden yaşıyormuşuz... Ruhumuzun ve bedenimizin huzuru, şifası bize çok yakınmış. Bir dua kadar, bir namaz kadar, bir ayet kadar, bir dostun hatırını almak kadar... Şifa ile kalmanız duasıyla...
/Sükût-u Vaveyla
22 Ağustos 2020 Cumartesi
Kariyere Dair -8- DÜŞÜNMEK YETER Mİ?
Hislerimin tercüman olduğu düşüncelerim oldu sık sık. Geceleri uyutmayan. Evet, düşüncelerime hislerim tercüman oldu. Çünkü yapım hislerimin rehberliğine güveniyordu, zihnim de bu yola başvurdu.
Hep bir şeyler yapmak istedim. Ne olursa. Çocukları sevindirecek, insanların haklarını koruyacak, birilerinin şükrüne vesile olacak şeyler. Bir başkasının gözünde kahraman olmak belki. Düşüncelerim sınır tanımıyor, her meseleye el atıyordu. Her şey hakkında fikrim vardı. Zihnim doluyordu ve ben onu hakkıyla boşaltacak icraatler yapmakta yetersizdim. Tıp okuyor, kendimi yetiştirmek için belli belirsiz girişimlerde bulunuyordum aslında ama yetmiyordu. Zira hiçbir şeyi değiştiremiyordum. Hâlâ kadınlar ölüyordu, hâlâ peçete satan çocuklar vardı, Kudüs’ün boynu hâlen büküktü, ben hâlen düşünüyordum. “Öyle yapmalı, doğrusu bu” diye biten onlarca cümlem vardı, insanı uyutmazdı. Hislerim tercüman olmak istedi zihnime. Sonrası çok klasik; göz yaşları, arkası hüzün dolu gülümsemeler ve bir takım huzursuzluklar...
Önü alınamaz bir süreç değildi. Ama almadım. Çünkü önünü alabileceğimi sadece düşündüm. Çünkü düşünmek çok güzeldi; icraat olmadan hiçbir şeydi. Benim düşüncelerim bir hiçte kaldı. Hislerimin tercümesi daha da ağırlaştı. Bu süreç gerçek bir çöküşe gidiyordu.
Sonra Allah’ın merhametine mazhar oldum, hayatımın yönetimini ele almak üzere bir yola çıktım. Yolum artık beşerin taklidinden öteydi. Artık Hak ile terbiye olmuş, ahlakı Kur’an olan Resulün yolu idi. En azından o yola çıkmak benim tüm kariyerimdi.
Kariyer dediğiniz, sadece akademik başarı değildir benim fikrimce. Sadece kitap okumayı ve entelektüel birikimi de temsil etmez. Bu saydıklarımın toplamı da tam olarak kariyeri tanımlayamaz. Kariyer; sana verilmiş vakit nimetini elinde biriktirdiğin her türlü bilgi, ilim, fikir, ideoloji, beceri, gözlem ve bakış açısıyla yoğurmaktır. Elinde biriktirdiklerinin niteliği kariyerini mayalar. Ne kadar sağlam bir mayan olursa o kadar geniş ufuklu bir hayatın olur. Ve hayat işte tam o anda, senin kariyerindir. Ne eksik ne fazla.
Demem odur ki, düşünceler sadece birilerine aktarmak için değil, kendimize aksettirip de hayatımızı şekillendirmemiz için var olmalı. Düşündüğün kadar değil, onu yaşadığın kadar varsın.
Neyi barındırırsa barındırsın, kariyerinizin iki cihan afiyeti vermesi dileğimle, bir sonraki yazıda görüşmek üzere. Var olun.
/Verâ
21 Ağustos 2020 Cuma
Kariyere Dair -7- BU SEVDALAR BOŞUNA LEY
BU SEVDALAR BOŞUNA LEY
11.08.2020
Gözümün aydınlığı, yoldaşım Ginkgo’m,
Yazmayalı epey oldu nasılsın, iyi misin? Sana anlatacaklarım birikti ama kaleme dökmek ağır geliyor. Yazmayı değil seninle çay içerken anlatmayı isterdim. Neyse artık gelince telafi ederiz. Ginkgo ben büyüyorum. Bazen yavaş bazen çok hızlı. Oysa daha dün dondurma yerken üstüme döktüğüm için kızıyordun. Büyüyorum dedikten sonra :“Hanımefendi, kariyerini nasıl planlıyorsun?” dediğini duyar gibiyim. Planlar üzerinde çıkmaza girip ülkenin durumunu bahane ettiğimde, hep arka planda bu sevdalar boşuna ley türküsü çalar benim için. Biliyorsun geleceğim üzerinde en çok otogarda,havaalanında ya da hastanelerde düşünürüm. Kendimle en çok baş başa kaldığım yerler burası... Kaderinde gurbetten pay düşenlerin meskenidir otogarlar... Tamam tamam, beylik cümleler kurmayı bırakıyorum çünkü hep iddiamızdan vurulmaktan korkuyorum. Neden mi buralarda karar veriyorum çünkü tam da buralarda idealistliğin ve realistliğin arasındayım. Benim gibiler için bu önemli.
Ailem benim daha çok serbest eczacı olmamı istiyor yani eczane
açmamı... Ginkgo eczanede en çok sevdiğim şey her türlü hasta ile doğrudan
iletişimde bulunup onlara yardımcı olmaktır. Ne tuhaf değil mi? Bir zamanlar
cahilce esnaflık mı yapacağım ben diye
düşünüyordum. Sonra gördüm ki o insanlar meslek ve danışmanlık bedelini bile
almıyor. Staj yaptıktan sonra ne kadar yanıldığımı gördüm. Aradığım buydu, insana
dokunmak! Hasta bana gelene kadar yoruluyordu ve yanımda bir nebze nefes alıyordu. Bol
bol uçucu yağ kokan ve aromaterapi reçetelerini hazırladığım eczanemi hayal
edince mutlu oluyorum. Korkuyorum ve endişeliyim Ginkgo... Beyaz önlüğün hakkını
verir miyim sence? Bir eczane yükümlüğünü taşıyabilir miyim?
Ginkgo mesleğime dair en çok beni heyecanlandıran farmakoloji. Özellikle psikofarmakoloji ve bitkilerin dünyası. Bunun için önümde iki seçenek var: biri akademi diğeri EUS (Eczacılıkta Uzmanlık Sınavı). Marmara Eczacılık Fakültesi'nin harika bir farmakoloji kürsüsünün olması bunda etkili tabi. Neden bilmiyorum ama ilacın vücudun işleyişinden ziyade, duygu durumu üzerinde etkisi hep daha karmaşık ve ilginç gelir bana. İnsan vücudunu Yaradan ne muazzam yaratmış. EUS zorlu bir serüven ama niyet edersek neden olmasın. Her zaman gibi hep taze umutlarım var. Hele de bu umutları sana beyaz haberlerle sunmayı çok severim. Ginkgo; umudun altını çaba, sabır ve disiplin doldurmayınca umut darağacı da olabiliyor. Rabbim hep bir hayal uğruna çabalamayı nasip etsin. Ginkgo, akademiye bazen kurtlar sofrası gibi bakıyorum. Gülme ama napayım, öyle geliyor işte. Hakkı tavsiye eden bir hoca gördüğümüzde çok şaşırmadık mı?! Ben de öyle olabilir miyim?
Bu yolda attığım bir adım da ALES’e girmek oldu. Henüz sonuçlar açıklanmadı, dualarını beklerim. İmanla bilim yolunda yürümeyi nasip etsin Rabbim. Ginkgo daha çok planım var ama bu yolda enerjim de bitmiyor değil. Seni daha çok meslek planları ile yormayayım, her an bambaşka bir yola baş koyabilirim, bunu biliyoruz. Yorulduğumda ilk bastığım tableti göster, ilk kremimim dokusunu ve güzel bir seçenek sunduğum hastalarımı hatırlat olur mu?
Ginkgo şimdi hayat
planlarımız arasında bir evlilik yolu yok ve şu an ailemize dair sorumluluklarımızda
daha az. Haliyle planlar daha esnek. Bana göre evlilik de bir nevi kariyer
planı. Özellikle anne olmak tüm planları değiştirir benim gözümde... Ginkgo, konu
üzerinde daha da konuşmak istemiyorum. Rabbim her türlü yolda rızasında
yürümeyi ve güzel bir çalışma ortamı nasip eylesin. Yaradan sağlık, çalışma azmi ve iman versin. Ne hayaller kurduk sonra da yıkıp sil baştan yeniden kurduk. Hayatta her şey
olur. Seni çok seviyorum ve kendine dikkat et. Benden selam söyle Üsküdar’a …
/Katre-i Baran
19 Ağustos 2020 Çarşamba
Kariyere Dair -6- BİR ZAMANLAR HEPSİ HAYALDİ
18 Ağustos 2020 Salı
Kariyere Dair -5 - KARİYER HUKUKU
İsmiyle müsemma bu kardeşiniz çıktığı yolu, hayallerini anlatacak sizlere biiznillah. Seneler önce ne olacaksın sorusuna her zaman öğretmen olacağım cevabı verirdim. Ta ki lisenin son yıllarına doğru, kalbimin bir masuma yeterli tahammülü gösteremeyeceğini anlayana kadar... Anladığım gün içten bir telaş sardı beni. Bu eğitim yolunu amaçsız yürüyemezdim. Düşündüm, günlerce hatta haftalarca düşündüm. Kendimi tanımaya çalıştım. Ve sonra fark ettim ki adaletsizliğe hiçbir zaman susmayan, hakkı yenilince uyuyamayan biriydim ben. Bismillah dedim ve karar verdim, ben adaletin tuğla tuğla inşasında yer almalıydım. Adaletsizliğin karşısında çırpınmalıydım. Güçlünün değil, hakkın haklının yanında olmak beni mutlu ederdi. Nahif biri olmuştum hep ama en büyük incelik de hakkı teslim etmek değil miydi?
Yıllar yılları takip etti, ardı sıra bir gün bileklerimin İstanbul Hukuk Fakültesi sıralarında olduğunu fark ettim. Olmuştu, gelmiştim hayallerimin başkentine. İmtihanlar gelip çatınca, geçici olan bu hayattan gelip geçerken ben de yaşama dokunmalıyım dedim. Yetişmeli, yetiştirmeliydim.
Bir çok soru aldım: "Hukuk bir kadın için uygun mu, karar ya da savunma mercinde görev almak senin için zor olmaz mı? Bu bölüm dinimizi yaşatırken ve anlatırken seni zorlamaz mı?" Tüm bunlara uzun uzadıya verilecek cevaplar var elbette. Bu yola girmek isteyenler, farklı ama sahih, güvenilir kaynaklardan araştırma yapacaktır. Zira ben de öyle yaptım. Havalı diye girmediğim bu fakülteden, sırf havalı diye hakim savcı isteği duyarak çıkmadım. Söylemeyi unuttum sanırım. En büyük hedefim Allah'ın izniyle hakim/savcı olmak...
Bu hayalleri kurarken hep şunu düşündüm, bir gün bir uyuşturucu tacirini yargılamak nasip olabilir bana. O gün o dosyada geçen isimlerin yalnızca isim değil bir yaşam, can, emanet olduğu bilincinde olmalıyım. Belki o sabah benim verdiğim karar neticesinde bir insan AMATEM'de tedavi görmekten kurtulacak. Bir baba yuvasına helal lokma götürmeye devam edecek...
Demem o ki, belki tüm dünya için adaleti tesis edemeyeceğim. Ama her insan bir dünya ise birçok dünyaya dokunmuş olacağım. Şu an derslerimi çalışırken de bunu hatırlatıyorum kendime. Bir tek insanın bile gece rahat uyuyabilmesine vesile olacaksam ben, gerekirse sabaha kadar çalışmalıyım. Hakkı yenilmiş bir mazlumun nefesi olacaksam, haksızın ensesindeki korku olacaksam ben, aylarımı hatta yıllarımı vermeliyim bunları öğrenirken. Öyle ya insanın en çok içini yakan şey haksızlığa uğrayıp da intikamının yerde kalışıdır. Yarın her birimizin hakkına tecavüz edilebilme ihtimaliyle rahat yaşamak mümkün değilken bizi rahatlatan şey adaletin varlığına duyduğumuz inançtır.
Sonunu nasıl ve nereye bağlayacağımı bilmediğim bu kısa yazıda anlatacağım çok şey var aslında ama meramımın bu kadarını anlatabildim. İnşallah bu yolda yürümeye heves etmiş kardeşlerime az da olsa bir ışık tutabilirim. Ve inşallah hukuka, kanunlara, etik ve ahlaki ilkelere, en önemlisi Rahmanın rızasına uygun yaşarız. Şimdilik bu kadar.
/Alem-i Batın
16 Ağustos 2020 Pazar
Kariyere Dair -4- HAYALLER - HAYATLAR
15 Ağustos 2020 Cumartesi
Kariyere Dair -3- CANIM BENİM, CANIM BENİM!
Selamün aleyküm saygı değer Hekimelik Yolu okuyucuları ;
Halinizin vaktinizin yerinde olmasını ümit ediyorum. Rabbimden güzellikler diliyorum hepimizin adına.
Sizinle hayaller alemine ufak bir yolculuğa çıkalım. Hayal edelim ki karşımızda hiç tanımadığımız birisi duruyor. Bize alengirli bir şişe içerisinde, fokurtuları yeni dinmiş bir iksir uzatıyor. Bu iksiri içersen diye başlıyor ve vaatlerini sıralıyor; ilk vaadi insanların zihinlerini inşa edebilmemiz olsun.
İkincisi hep genç kalacak olmamız olabilir. Diğeri hayat enerjimizin sürekliliği olsun. Vaatleri çoğaltabiliriz. Biliyoruz ki gerçek hayatta asla böyle bir iksirle karşılaşmayacağız. Ama hayatta öyle bir müessese var ki bize bu özellikleri az ya da çok ama muhakkak kazandıracak. Bu kutsal müessese "Öğretmenlik"tir.
Zihinler inşa edebileceğiz çünkü gençlik bizim elimizdedir. Hep genç kalacağız çünkü ruhumuz hep gençlerledir. Berrak zihinler, sevgi dolu yürekler, dikkatini üzerimize kenetlemiş ışıl ışıl bakışlar bizimleyken hayat enerjimizin de tükenmesi söz konusu olamayacaktır.
Ben de bu güzelliklerden nasiplenmek, öğretmenler kervanına katılmak için niyetimi aldım. Bundan üç sene kadar önce Eğitim Fakültesine "İlköğretim Matematik Öğretmeni" adayı olarak girdim.
Şimdi ise son sınıfa henüz geçmiş bir öğretmen adayı olarak tecrübelerimi ve geleceğe dair (inşallah) planlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Fakülteye başladığımda ne bölümün ne öğretmenliğin güzelliğinin farkında değildim. Farkındalığım özel ders verme sürecim ile başlamış oldu diyebilirim. Öğretmenden çok abla olarak yaklaşmış olsam da öğrencilerime; birinin hayatına bir şey katmanın, gözlerindeki ışıltının sebebi olmanın tadı gerçekten çok başkaymış bunu anladım. Üç sene içerisinde farklı farklı yaş gruplarından öğrencilerim oldu; her yaş grubunun farklı bir özelliği var. Bu özelliklerin farkına varıp dersi buna göre anlatmalı, öğrencilerin özelliklerini dikkate almalıyız. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var derler, o stili doğru seçmek belki de meselenin en önemli kısmını oluşturuyor. Ama mesele sadece ders anlatmaktan ve ders anlatma stilinden ibaret değil, öğretmen öğrenci için bir duruş, bir görüş ve bir hayatı temsil ediyor. Öğrenci için (özellikle ilköğretim düzeyi) alınacak bir rol modelsiniz. Fenni ilimler ve sosyal ilimler bu noktada iç içe geçiyor ve öğretmenin her anlamda donanımlı bir birey olması gerekiyor. Burada Doğan Cüceloğlu'na atıfta bulunarak öğretmen olmak hakikaten bir cana dokunmak, hatta "cana dokunma sanatı" desem yanlış olmaz.
Tecrübelerimi genel itibariyle özetlemeye çalıştım. Bu yazıyı yazmak için beni güdüleyen esas kısma geçmek istiyorum: öğretmenliğe son viraj olan KPSS süreci ( Burada şuna açıklık getirmekte fayda var, KPSS sınavından alacağımız iyi puan bize devlet tarafından iş imkanı sunuyor lakin geçim için tek yol bu değil. Benim öncelikli hedefim KPSS olsa da herkesin hedefi nerede bulunmak istediğine göre değişebilir.) senelerdir beni oldukça ürküten bir sınavdı. Hayatımla ilgili neredeyse tüm kararlar buna bağlıydı. KPSS benim için bir düğümdü ve ben ancak bu düğümü çözersem istediklerimi elde edecek ve mutlu olacaktım. Belki ömrümün en güzel yıllarından birini bu hissin gölgesinde yaşayacaktım. Covid-19 bizler için bir müsibet oldu fakat biz elimizdeki en büyük nimetin yani zamanın kıymetini daha iyi kavramış olduk. Sanıyorum ben de bu fırsat ile zihin dünyamı değiştirmeye başladım. Belki sınava girmek dahi nasip olmayacak, belki sınav benim için hayırlı bir başlangıç olmayacak. Bu yüzden elimden geldiğince çalışmaya niyet edip; hayırlısını Allah'tan istemeyi kendime daha sık telkin ediyorum. “Hiç ölmeyecek gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış” hadis-i şerifi ışığında kendime yol haritası çizip, dünya ve ahiret dengemi korumayı gaye edineceğim. Yani sınav stresini hayatımın odağından çıkarıp bunun yerine gayreti koyacağım. Hayatın ne getireceğini düşünmek yerine elimdeki fırsatları en güzel şekilde değerlendirmeye çalışarak işe başlamalıyım.
En güzel öğretmen Hz. Muhammed (s.a.v)'in izinden gitmek duasıyla, hayırla kalın.
/Bir Bibliyofil
Hanım Sahabelerimiz Serisi -3- Hz. Ümmü Seleme Bint Ebi Ümeyye (ra)
DİRAYET TİMSALİ ÜMMÜ SELEME BİNT EBİ ÜMEYYE ( R.A) Hayatından kısaca bahsetmeden önce belirtmek isterim ki sahabe efendilerimizin hayatlar...
-
Bismillahirrahmanirrahim Elhamdulillahi Rabbil alemin Salli ve sellim ala Resulullah Aylar aylar sonra yazacağımız varmış ki çok se...
-
Sormuşlar Dervişe: -"Hayat nicedir?" Demiş ki; -"Hafız, hayat bir bilmecedir. Çözene gündüz, çözemeyene gecedir." ...