31 Ağustos 2020 Pazartesi

KIRK YAŞ DEMECİ




Selamün aleyküm.

Yazıma başlarken Rabbimden yardım diliyorum ve affınıza sığınarak içimden gelenleri kağıda karalamaya başlıyorum. Evet, zaten hayatımız da en başta beyaz bir kağıt olarak verilmiyor mu? O kağıdı iyi ya da kötü doldurmak kendi elimizde...

İnsan olarak Yüce Rabbimiz tarafından tertemiz doğuyoruz ama öyle temiz kalamıyoruz. Ve kusurlarımızdan ötürü yine O'na dönüp sığınıyoruz.

Tabii ki kusurlar olacak. Ölene kadar... Kusurlar bizi farklı farklı yerlere götürebiliyor. "Zaten kusurluyum, boş ver öylesine yaşayayım." diye zaman zaman vesveseye kapılabiliriz. Ama asıl olması gereken bunları nasıl telafi edeceğimizi düşünmek...

Hepimiz farklı hayatlar yaşıyoruz. Tecrübeler ediniyoruz. Bazımız annesiz, bazımız babasız, bazımız hem annesiz hem babasız... Bazımız boşanmış ebeveynlerin çocuğu... Bunlar tercihlerimiz dışında olan şeyler. Bazımız da her şeye sahip ama farkındalık yoksunu...

İnsanoğlu dünyaya geldikten sonra kendince rastgele yaşayabiliyor, kendisine verilen nimetlerin farkında olmayabiliyor. Bu nimetlerin farkına varabilmek için illa bir felaketle karşılaşmak gerekmiyor. Çok zor değil ufak şeylerin de kıymetini bilmek... Çiçeklerle, böceklerle dost olmak. Bu dünyada dost bilinen para, mülk, sınırsız yeme içme asıl dostlar değil. Nefis doymak bilmiyor ama ona söz geçirmek bizim elimizde.

Bazen insana her şey boş gelir. Hastane koridorlarında gezindiğimiz anları düşünün. O hastaneden temiz bir raporla çıktığınızda dünyalar sizin oluyor değil mi? Bir de o koridorlara mahkum olanları, mücadele içinde olanları düşünün. Zor değil empati kurmak. Ne kadar ağır bir yaşam, değil mi?

Bir yerde okumuştum: "Varlık aleminde yaratılmışların en mükemmeli insandır. İnsan dışındaki tüm varlıklar ona hizmet etmek için vardır. İnsan, halifedir. Yani Yüce Yaratıcı adına iş görmesi gerekir. Ve bu yükümlülükleri yerine getirebilmesi için çok geniş kapsamlı donatılmıştır. Bu, onun görevinin büyüklüğünden dolayıdır. Bu büyük görev de Yüce Allah'ın insanı yaratma amacına uygun şekilde yaşamasıdır." 

Düşünsenize! Sayısız nimetlerin başında akıl geliyor. Akıl sahibi olmak, büyük şükür gerektiriyor. O olmasaydı diğer varlıklardan ne farkımız kalırdı?

Mevlana Celaleddin Rumi der ki: "Beden adlı eşeğe bindin, dizginler elinde, ahire gidiyorsun. Sağlam tut dizginleri, yolunca git. Ahire ulaşacaksın. İşi eşeğe bırakırsan ahıra gidersin." Evet, bedenimize yani bedeni isteklerimize haddinden fazla odaklanabiliyoruz. Bizi kötü sondan uzak tutabilecek olan nimettir akıl.

Diğer birçok güzelliğin de farkında olmayabiliyoruz. Bir baş ağrısı, diş ağrısı ile günümüz körelince ağrısızlığın nimet olduğunu anlıyoruz. Halbuki en başından bu iyilik hali bize verilmişti ama farkında değildik.

İnsan doyumsuz ve şükürsüzdür. Bu hep böyledir. Yeri geliyor, hava durumuna bile isyan edebiliyoruz. Yok efendim, çok sıcak... Yok efendim, buz gibi... Bu yetinemeyişlerimizin de farkında olamıyoruz ne yazık ki.

Hava durumundan öte... Türlü türlü sıkıntılara girebiliyoruz. Sınanıyoruz. Önemli olan isyan etmemek, iyi hal üzere olmayı bırakmamak. Bize çizilen kadere razı olmak. Yetinmeyi bilmek. Her güne hamd ile başlamak, her günü hamd ile bitirmek.

Söylemesi kolay! İcraat tabii ki kolay değil. Her an tetikte olan "nefis" var. Olumlu olumsuz her şeye kayabiliyor. Bu ayrımdaki tercihlerimizin  ne kadar mühim olduğunun idrakinde miyiz?

Bunu farklı hayat tecrübelerimle de anlatmak istiyorum. 40 yaşındayım. Bu yaşa ermeden az bir zaman önce garip bir hale girdim. Sendrom mu dersiniz, panik mi dersiniz... Bu hisleri yaşayanlar olmuştur muhakkak. Duyuyorsun, yaşıyorsun ve öğreniyorsun. Esasında çok güzel bir basamak. Belki de bir zirve. Artık gençlikten olgunluğa geçme vakti. O saatten sonra yürüyeceğin yollar, sana sunulmuş en güzel hediye gibi geliyormuş aslında.

Bu yaşa ermenin tarifini çok da yapamıyoruz aslında. Allah ömür verir, daha da yol alırsam daha çok anlaşılacağını düşünüyorum.

Es geçmek istemediğim bir nokta da bu yaşın Efendimiz (sav)'in peygamber olduğu yaş olması... Bu benim için büyük bir değer, örnek ve O'na olan özlemin pekişmesi...

Rabbimiz cümlemizi O'nun sünnetlerine uyup, amelleri ile amel eden kullardan eylesin.

Çok sevdiğim manevi ablam hep 40 yaşına gelmeden sağlığının, yaşamının kıymetini bil derdi. Çünkü bilinçsizce o yaşa gelirsen, toparlanması zor olur, hayat kaliten düşer diye de eklerdi.

Sağ olsun, çok haklıymış. Anlatılırken değil de yaşanırken biliyor insan. Hayatın inişli çıkışlı olduğunu anlıyor. Aslolan inerken de çıkarken de Nefesi Verene, Dermanımızı Gönderene şükretmek... Hem de her an. Çünkü hayat, ufak şeylere takılıp da ahireti kaybetmeye değmeyecek kadar kısa...


/Reyhan Hatun






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hanım Sahabelerimiz Serisi -3- Hz. Ümmü Seleme Bint Ebi Ümeyye (ra)

  DİRAYET TİMSALİ ÜMMÜ SELEME BİNT EBİ ÜMEYYE ( R.A) Hayatından kısaca bahsetmeden önce belirtmek isterim ki sahabe efendilerimizin hayatlar...